on iki

2.5K 235 165
                                    

Hem gündüzüm, hem gecem, her saniyem, her bir hecem...

Sevmediğiniz bir meslek için dört yılınızı harcamak... Nasıl bir histi?

Ya da ben mesleğimi seviyor muydum?

Bilmiyordum.

Hayatım boyunca bunu sorgulama fırsatım olmamıştı bile. Sadece kendime bakmak zorundaydım ve puanım en iyi ona yettiği için tercih etmiştim. Mesleğimden nefret etmiyordum ama sevmiyordum da. Şu an bursumla ve biriktirdiğim parayla geçiniyordum bir şekilde.

Ofladım, sohbet ettiğimiz geceden beri hayatımda ilk defa neden böyle bir bölüm seçtiğim sorulmuştu ve bunu hiç kendime sormadığım yeni aklıma geliyordu. Evet aptaldım.

Elime telefonumu aldım. Hiçbir şekilde düşünmeme fırsat vermeden onu aradım. Düşünürsen vazgeçersin, düşünme! Telefonu kulağıma yasladığım ve açılmayan her saniye cesaretim kaybolurken tam kapanacakken açıldı. Bir süre nefes seslerini işittikten sonra, "Rumeysa." Diye ismimi telaffuz etti. Kurban olduğum ne güzel söylüyorsun öyle adımı.

"Merhaba, rahatsız ettim galiba daha sonra ararım." Kesinlikle rahatsız ettiğim için değil, sesini duyduğum an cesaretimin balon gibi söndüğündendi. "Yok hayır, sadece telefonu bulamadım, ondan açamadım." Görmediğini hesaba katmadan başımı salladım.

Hemen bir şeyler uydur!

"Ben nasıl olduğunu merak ettiğim için aradım." Bir süre ses gelmedi, acaba telefon kapandı mı, diye ekrana bakma gereği duydum. "İyiyim, sen nasılsın?" Sesinde bir gariplik vardı ama çözemiyordum. "Ben de iyiyim, sonra görüşürüz." Karşılığını beklemeden telefonu kapattım.

Yüzüne!

Gerçekten bu kadar aptal değildim ben ya!

Kalkıp bir duş alsaydım rahatlardım bence. Bu düşünceyle kendimi banyoya atıp güzelce yıkandım. Banyodan çıkarken sessizlik içimi darladı. Hareketli bir şarkı açıp aynanın karşısında elimde tarakla değişik hareketlerle şarkı söyledim. Kendi başıma gülerken üstümü giymeye başladım. Saçlarımı kestirdiğim için biraz olsun rahatlamıştım. Taramasından, yıkanmasına, uzun saçı çekemiyordum.

Saçlarıma havlumu sarıp mutfaktan kendime çay doldurdum. Koltuğuma oturacakken çalan zille kapıya boş boş baktım. Kesin yine şu taşınma merasiminden bir şeyler çıkacaktı karşıma.

Kapı kolunu tutup aşağı indirdim, kapı aralanırken kapı kenarına yaslanıp kollarını göğsünde birleştirmiş bir Ali, asla beklemiyordum. Ben şaşkınlığımı üzerimden atamamışken o tipime güldü. Elimden çayımı alıp kocaman bir yudum alırken içeri girdi. Göz devirip kapıyı kapattım ve koltuğuma çoktan yayılmış adama baktım.

Kollarımı göğsümde bağlayıp ayağımla yerde bir ritim tutturarak vurmaya başladım. "Burda ne işin var?" Gözlerini televizyondan alıp bana çevirdi. Dilini damağına vurup ayıplar gibi ses çıkardı. "Az misafirperver ol, hiç yakıştıramadım."

Omuz silktim. Kendime tekrar çay doldurup tekli koltuğa da ben yerleştim. Gözlerimi televizyona dikmişken bir anda kapandı. Aheste aheste ona dönüp baktım. "Amacın beni sinir etmek falan mı?" Kaşlarını kaldırıp indirdi. "Telefonda vazgeçip söylemediğin şeyin ne olduğunu öğrenmek."

Buyurun cenaze namazına.

Ağzımı açıp itiraz edecekken bir kez daha durdurdu beni. Ama bu sefer sözleriyle değil, yayıldığı koltukta toplanıp beni yanına çekmesiyle. Neye uğradımı şaşırıp donarken, "Yalan söylemeye hazırlanıyorsun bence, deneme bile. Hadi söyle." Diye yumuşakça konuştu.

"Hani geçen akşam dedin ya, hayalindeki işi yapmadığın sürece asla mutlu olamazsın, diye. Ben çok düşündüm ve hemşire olmak istemiyorum." Gözleri öyle bir etki yaratıyordu ki, şu an devlet sırrını istese verirdim. Sanki sen biliyorsun da!

Kahkaha attı. Karşımda bildiğiniz alay eder gibi kahkaha attı. Donuk bakışlarıma dayanamayıp gülüşünü durdururken bir anda ciddileşiverdi. Garipçe ona baktım. Bipolar falan mıydı?

"İşine karışmak gibi olmasın ama bu dördüncü senenin son altı ayında mı aklına geldi?" Hüzünle gözlerine baktım. Adam haklı hanımlar, dağılın!

Başımdaki havluyu çekip aldı. Taranmamış ıslak saçlarım omuzlarıma salınırken gülümsedi. "Böyle daha güzel." Sinirle kendime hakim olamayıp omzuna vurdum. "Ya bir dikkatini dağıtma, ben hemşire oldum ama hiç kendime niye, diye sormadım. Sen öyle diyince farkettim. Bu saatten sonra bir şey yapamam zaten, off nerden aklıma soktun sen bunu ya." Anlamadığım bir an yanaklarımı sıcacık elleriyle kavrayıp kendine çekti. Hop, abi noluyor!

Şey, biraz fazla mı yakın duruyorduk? Yutkunmaya çalıştım.

"Kapat gözlerini." Kapatmadım. Göğsüm heyecanla inip kalkarken başımla reddettim. "Bana güvenmediğin içinse-" devam etmesine izin vermeden gözlerimi kapattım. Bir süre sadece bekledi. Malsın kızım sen, annenden mal doğmuşsun!

"Her şeyi unut ve düşün. Lise son sınıfsın, aklında bir meslek var. Yatıp kalkıp hayalini kurduğun, her gün ulaşmak için biraz daha çabaladığın bir meslek. Geleceğin hayalini kuruyorsun. Her şeyi, hepsini başarabilirsin. Hayalinin yarısını gerçekleştirmek için önünde küçük bir engel var. Sonra mutlusun." Bir süre bekledi. "Rumeysa, o meslek ne?" Gözlerim kapalıyken yüzümde ufak bir gülümseme oldu.

"Mütercim." Gözlerim açıldı, yakındaki yüzüyle kısa bir an afallayıp kendimi geri çektim. "Neden?" Bu soruyu bu sefer kendimden emin cevaplayabilirdim. "Küçüklüğümden beri farklı dillere ilgim vardı zaten. Bir paragrafı çevirmek, bir insanın konuşmalarını çevirmek... bilmiyorum basit gelebilir ama-" Baş parmağını susmam için bans uzattı. "Şu basit lafını bir kenara bırakabilir miyiz, eğer istiyorsan önünde hiçbir engel olamaz. Dil biliyor musun?"

"Evet, lisede dört yıl boyunca arkadaşımla ek eğitim gördük. İngilizce, İspanyolca ve Fransızca biliyorum." Gözlerini kısıp başını dizlerine çevirdi. "Bir dakika bir dakika, bu kursta okuduğuna dair lisanslı herhangi bir belge var mı?" Onayladım. Yüzü yavaş yavaş yumuşayıp kocaman gülümsedi.

"O zaman üniversite okumana gerek yok. İşe alınırsın." Gözlerim büyüdü ve şok içinde ona baktım. "Nasıl yani, sen ciddi misin?" Ayağa kalkıp onayladı. İçimde yeşeren umutlarla boynuna atladım. Evet, gerçekten atladım. Şaşırıp bir iki adım sendelerken hâlâ ne yaptığımın farkında değildim. Bir süre sonra o da kollarını bana sardı. "Teşekkür ederim, teşekkür ederim, teşekkür ederim."

Gülüşünü kulağımın yanında hissederken huylandım. Yutkunurken ne yaptığımı işte o an farketmiştim. Hızlıca geri çekildim.

"Ben fazla mutlu olduğumda ne yaptığımı bilmiyorum pek. Kusura bakma." Kalktığı koltuğa geri otururken sırıttı. "Hep seni mutlu etmeliyim o zaman."

Yanaklarım kızarırken ağzım kulaklarıma varana kadar sırıttım. Bitmiş bardağını elime alıp havaya kaldırdım. "Çay?"

Gözlerini kapatıp başını iki yana sallayarak güldü. "Olur."

Selamünaleyküüüm,

Bir şey soracağım, ben bu kitabı askıya alsam bana çok kızar mısınız? Çünkü son zamanlarda yazdıklarımı hiç beğenmiyorum.

Beynim fazla çalışıyo galiba aklıma yeni yeni kurgular gelip duruyor zmdknzkd

Ve ben bu kitabı mahvetmekten korkuyorum.

Neyse, yorumlarınıza göre bakarım. Hayırlı geceler, bu kız sizi çok seviyor ♡

Sana Nerden Rastladım?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin