Rutunun dördüncü gününe girmişti. En zor dönemdeydi artık. Gözleri kıpkırmızı, vücudu ateş kadar sıcaktı. Klima çalışıyor olmasına rağmen gelen soğuk havayı hissedemiyordu. Terlemiş ve saçlarının önü terden birbirine yapışmıştı. Bu geçirdiği en zor rutuydu. Muhtemelen mühürlendikleri için iki kat acı çekiyordu. Aynı acının hafif halini emindi ki Jimin de çekiyordu.
Klimanın ayarını biraz daha düşürmüş, kumandayı öylesine bir yere fırlatmıştı. Oturduğu koltuktan kalkmış salonda volta atmaya başlamıştı. Saçlarını elleriyle geriye itiyordu ama saçları ıslak olduğu için tekrar alnına düşüyordu. Beyni jöle olmuştu sanki hiçbir şey düşünemiyor gözlerinin önündeki Jimin'den kurtulamıyordu.
Sırf Jimin'i unutabilmek için saçma saçma şeyler yapmıştı bu dört gün. Mesela tatlı yapmaya çalışmıştı. Yemeği ne kadar güzel yapıyorsa tatlıyı o kadar kötü yapıyordu. Çiçeklerle ilgilenmeye çalışmış, yapamayınca sinirlenmiş bırakmıştı.
Bodrumdaki spor salonuna ilerlemiş, eldivenlerini takarak kum torbasını yumruklamaya başlamıştı. Sert darbelere dayanamayan kum torbası birkaç dakika içinde patlamıştı.
Sinirle bağırmış, ağırlıklara yönelmişti. Çıkardığı eldivenleri yere atmış ağırlık sehpasına yatarak halteri tutmuştu. Zor olsa da kaldırmış, çalışmaya başlamıştı. Buradan çıkarken vücudu daha büyük ve daha korkutucu olacaktı.
***
Şişme montuna sarılmış, zile bir kere daha basmıştı. Jungkook dört gündür eve gelmiyordu. Üstelik telefonu da açmıyordu. Ve bu ister istemez Jimin'i üzüyor, korkutuyordu. Aynı zamanda vücudunun içinde yanan bir kor varmışçasına canı acıyordu.
Biraz dert yanmak ve belki biraz ağlamak için abisine gelmişti. O her zaman kendisine destek olurdu. Ne kadar meşgul olursa olsun Jimin onun için hep ilk sıradaydı.
Abisi yani Namjoon evliydi. Hea Woon adında güzel bir eşi ve yakında doğacak bir oğulları vardı.
Kapı açılmış elinde kabanı ve giymeye çalıştığı boylarıyla abisi görünmüştü. Beraber bir otele gidecekler, konuşacaklar ve biraz hasret gidereceklerdi. "Nerede kaldın? Hipotermiden ölecektim az daha." Birkaç gün içinde kısılmış sesiyle mırıltıdan farksız konuşmuştu.
Abisi kendisini süzmüş, montunu açarak vücuduna bakmış kaşlarını çatmıştı. "Jimi bu ne hal böyle, kilo mu verdin sen?" Eşinin onu çıplak gördükten sonra aniden çıkıp gitmesi Jimin'i üzmüş vücudunu beğenmediğini düşünerek kilo vermeye başlamıştı.
"Uhm, evet biraz kilo almışım galiba." Konuşurken zorlanmıştı. Abisi her zaman onun kilosunun az olduğunu söylemiş kilo alması için uğraşmıştı.
"Jimi sen kulağından çıkanı duyuyor musun? Ne kilosundan bahsediyorsun. Dokunsam düşecek gibisin." Azarlar tonda konuşurken paltosunu giymiş, Jimin'in elini tutarak arabaya yönlendirmişti.
Geldikleri otelde Vip bir odaya çıkmış büyük yatağa yan yana oturmuşlardı. Jimin sessizce odayı izliyor Namjoon da onun konuşmasını bekliyordu. Onu sıkmak ve zorlamak istemiyordu. Jimin onun biriciğiydi. Kıyamazdı ona.
"Biz evlendiğimizde iki ayrı yatakta yatıyorduk. Bu sorun değildi. Tabii sonra Bayan Jeon bunu görüp bize çift kişilik yatak almış. Aramıza yastıktan bir bariyer yaptı." Boğazına oturan yumrudan sanki yutkununca kurtulacakmış gibi iki kez yutkundu.
"Ne zaman birbirimizi görsek yüzünü buruşturuyor. Fark etmiyor ama yapıyor bunu. Feromonlarım ister istemez kıyafetlere siniyor evden çıkmadan üstüne bolca parfüm sıkıyor. Geçen günlerde" gözlerini sımsıkı yumdu hala utanıyordu.
"Dersim erken bitti. Eve geldim duş aldım. Giyeceğim kıyafetleri ayarlamayı unuttuğum için içeri bornozla girdim. Bornoz zaten dirseklerime kadar inmişti, kaydı düştü. Ben de umursamadım kimse kapıyı çalmadan girmezdi sonuçta. Yaklaşık altı dakika sonra bir hırlama duydum. Jungkook kapıda durmuş beni izliyordu. Panikledim ve korktum. Öyle bir an da girilir mi, dedim. O da beni azarladı. 'Ya benden başka birisi girseydi.' dedi. Kapıyı çarpıp gitti sonra. Dört gündür gelmiyor. Hyung acaba vücudum kötü mü görünüyor. Belki kilo aldığım için kötü gözüküyorumdur." Namjoon bebeğini göğsüne çekmiş konuşmuştu, sesindeki ince azarlar ton belli oluyordu.
"Jimi bu yüzden mi kilo veriyorsun sen? Ayrıca neden bu kadar önemsiyorsun ki onu, sevmiyordun diye hatırlıyorum." Abisinin konuşması dolan gözlerindeki yaşları salmasına yetmişti.
"Bilmiyorum hyung. Sadece onu görünce mutlu oluyorum. İlk zamanlar onu görünce rahatsız olurdum. Şimdi ne zaman yanımda olsa güvende ve mutlu hissediyorum. Kalbim çok hızlı atıyor sanki fırlayıp çıkacakmış gibi. Midem bir garip oluyor. Sanki midemdeki her şey bir an da orayı karıştıyormuş gibi. Korkuyorum." Namjoon o güzel sesiyle kıkırdamış, kardeşinin saçlarını karıştırmıştı.
"Korkulacak bir şey yok Jimi. Sen aşık olmuşsun sadece." Abisinin göğsünden hızla doğrulmuş yüzüne bakmaya başlamıştı.
"Ne demek aşık olmuşum?" Kaşları çatılırken, sorgular gibi konuşmuştu.
"Bayağı aşık olmuşsun."
"Nereden bilebilirsin ki? Belki hasta oldum. Bir doktora gitmeliyim." Sözlerine abisi kahkaha atmış onu alnından öpmüştü.
"Bebeğim hasta falan değilsin. Bu kesinlikle aşk başka açıklaması yok. Bir süre kabullenemeyebilirsin bu çok normal." Kıpırdamadan oturan kardeşine bakmış tekrar konuşmuştu.
"Başka sorun var mı ufaklık?"
Olumsuzca başını sallamış, abisine sokulmuştu. Sarılmışlar, defalarca birbirlerini öpmüşler ve değerlerini bir kez daha anlamışlardı.Eve geldiğinde içeriden gelen seslerle misafir olduğunu anlamış, yanına gelen hizmetli ise onu içeri çağırdıklarını söylemişti. Yavaş adımlarını büyük salona çevirmiş kapıyı açarak içeri girmişti.
Gri avangard koltuklardan birisine Bay ve Bayan Jeon oturmuş, karşısındaki ikili koltuğa ise yaşlı abartı giyimli bir kadın ve zayıf, buram buram papatya kokan genç bir kız vardı. Kız güzeldi. Minicik bir burnu, incecik dudakları ve lens olduğu belli olan yeşil çekik gözleri vardı.
"Ah, oğlum hoşgeldin. Nerelerdeydin tatlım?" Bayan Jeon oturduğu koltuğun yanını patpatlamış, gülümseyerek konuşmuştu.
"Hyungumlaydım. Biraz vakit geçirdik." Bana Jeon'un yanına oturmuş ve bekletmeden cevap vermişti.
"Oh, Jimin selam canım. Söylenenler doğruymuş gerçekten çok güzelsin. Ama limon kokacağın hiç aklıma gelmezdi. Biraz garip bir koku." Herkesin anladığı sahte bir samimiyetle konuşmuş, çirkin bir şekilde gülmüştü kızıyla birlikte.
Jimin konuşup cevap vereceği sırada Bayan Jeon konuşmuş, Jimin'i savunmuştu.
"Evet limon kokuyor ama kokusu çoğu omegadan daha güzel ve hafif. Kusura bakmayın ama kızınızın geldiğinden beri yaydığı kokusu yüzünden burnumuzun direği sızladı." Konuşmasını karşısındaki kadın gibi sahte bir şekilde gülerek başlatmış sinsi bir gülümsemeyle devam etmişti.
Kadın ne diyeceğini bilememiş, sadece gülümsemeye çalışmıştı. Bu konuşmadan sonra muhabbet bir saat kadar devam etmiş ve devam edecek gibi durduğundan Jimin izin isteyerek odaya çıkmış ağlamaya başlamıştı. Umursamamaya çalışsa da kokusunu kendisi de sevmiyordu ve kadın kokusu hakkında yorum yaptığından beri istediği tek şey ağlamaktı.
Kapıya yaslanmış sicim sicim yaşlarını akıtmış, banyoya ilerleyerek yüzünü yıkamış kıyafetlerini değiştirmiş ve bugünde eşinin gelmeyeceğini anlarken yatağa yatmış, gözyaşları ile uyumaya çalışmıştı.
Rut dönemini aslında yazmayacaktım ama atlarsam rahat hissedemezdim bu yüzden yazdım.
Umarım beğenmişsinizdir.
Hatalarım varsa affedin lütfen 🙏💜