"Hazır mısın Jungkook?" Kolunda dinlenen cübbesiyle konuştu avukatı. Aldığı derin nefesi sessizce verdi. O zor gün gelmişti. Uykusuz beklediği, gelmesini istemediği o gün tam da bugündü işte.
Jimin ve Jongin'i takip ettiği günden sonra Jungkook, Jimin'i bir daha görememişti. Saatlerce okulun önünde beklemiş, yollarda gezmişti ama yoktu. Bulamamıştı.
Şimdi ise karşısında, giydiği siyah takım elbisesinin içinde, dik duruşuyla bekliyordu. Gözleri hiç buluşmamış, irisleri çarpışmamıştı.
Dakikalardır avukatıyla ciddi bir şekilde konuşuyorlardı. Ne konuştuklarını gerçekten merak etmişti.
Mahkemeden önce son bir kez de olsa konuşmak istiyordu Jimin'le. Belki küçük bir umut tutuşur, alev alırdı.
"Hazır değilim ama hazırım işte." Üstünde dolanan kara bulutlar saatler geçtikçe daha da artıyor gibiydi.
"Pekala. Sakin ol tamam mı?" Gergin olduğunu hisseden genç avukat, müvekkilinin omzunu sıvazlayarak konuşmuştu.
"Tamam. Peki ne kadar sürecek?" Yüzünü sıvazlarken konuştuğu için sesi boğuk çıkmıştı.
"En az beş dakika, fazla değil." Avukatının cevabına başını sallamış, arkasındaki duvara yaslanmıştı.
On beş dakika daha bekledikten sonra soğuk duruşma salonuna girmişlerdi. Önde Jimin hemen ardında ise Jungkook.
Tahta kürsünün arkasında bu tozlu evliliği bitirecek kişiler yerini almıştı. Düz surat ifadeleri bu duruşmanın onları etkilemeyeceğini belli ediyordu. Kalpleri boş, yüzleri ifadesizdi.
Gözlüğünün üstünden iki genci süzen hakim, birbirlerine hisler beslediklerini anlamıştı.
"Anlaşmalı olarak ayrılmak istediğinizi bildirdiniz. Fakat ben yine de soracağım. Ayrılmayı gerçekten istiyor musunuz?" Karşı karşıya duran iki genç o gün ilk defa o soğuk duruşma salonunda göz göze geldiler. Gerçekten istiyorlar mıydı?
Jungkook kesinlikle ve kesinlikle istemiyordu. Tam şu an Jimin dünyayı yakmasını istese gözünü kırpmadan yakardı. Öl dese ölecek bir hali vardı. Tam o saat, tam o dakika ne istese yapacaktı. Yapıyordu da, sırf o istedi diye boşanıyordu. Haklı olduğunu biliyordu. Yaptıklarını düşününce gerçekten bunu hak ettiğini de anlıyordu.
Jimin'de ise işler pek de farklı değildi. Bir tarafı karşısında duran adamın kollarına atlamak bütün bu olayı bitirmek istiyordu. Diğer tarafı ise hemen boşanmak, kurtulmak istiyordu. Sanki kalbini ikiye bölmüşler de birisini seçmesini istemişler gibi bir şeydi.
"Evet." Çelik kadar sert, bıçak kadar keskin ses tonuyla cevapladı hakimi. İçindeki küçük savaşı her daim mantığı kazanıyordu. Gözlerini her kapatışında eşinin kendisine yaptıkları aklına doluyor, hem üzülüp hem sinirleniyordu. Hepsi Jungkook'un suçuydu. Çocukça davranışlar sergilemeseydi güzel ilerleyen bir evlilikleri olabilirdi, ama olmamıştı.
Hiç kimsenin yıkamaya gücünün yetmediği beden, şimdi harabe ve yıkılmaya yüz tutmuş bir binayı andırıyordu. Salondaki herkesin gözü pişman gençteydi. Önce yavaşça başını salladı. Daha sonra hakime çevirdi gözlerini, zorlanarak konuştu.
"Evet, ben de ayrılmayı istiyorum." İki dudağı arasından çıkan bu sözleri sanki kendisi söylememişti. Duymuyordu hiçbir şeyi, çünkü kulakları pişmanlık çığlıklarıyla doluydu.
Daha sonra avukatlar ve hakim konuşmuş, dava hemen bitmişti. Jeon Jimin yine Park Jimin olmuştu. Jimin'in omuzlarından bi yük kalkmış aynı zamanda kalbinde bir boşluk açılmıştı. Rahatlaması gerekmez miydi? Neden böyle hissediyordu şimdi? Rahatlamıştı evet ama yanlış bir şeyler vardı. Kesinlikle ve kesinlikle bir şeyler yanlıştı.