Sepeti çiçeklerle bezenmiş kırmızı bisikletini hizmetliye teslim etmiş eve doğru ilerlemişti. Bugün Jungkook'suz altıncı günüydü. İlk günlerdeki acısı gitmiş yerini huzursuzluğa bırakmıştı.
Jimin'in telefonlarını hiç açmamıştı. Yaşadığını ona dosya götüren şoföründen öğrenmişti. Galiba işleri gerçekten yoğundu. Yani öyle olduğunu umuyordu.
Bugün dersleri geç bitmişti. Dersten çıkınca kütüphaneye gitmiş ve saatlerce çalışmıştı. Çıktığında saat ona geliyordu. Eve doğru ilerlerken bugünün salı olduğu aklına gelmiş yönünü iki sokak aşağıdaki markete çevirmişti. Her salı bu markette sınırlı sayıda çikolata çıkardı. Üstelik bu çikolataları başka marketlerde asla bulamazdınız. Çünkü marketi işleten yaşlı teyze kendisi yapıyordu bu enfes çikolataları. Tatları çok güzel oluyordu. Bir çikolataya göre aşırı hafiflerdi ve yediğinizde sanki yaz akşamları esen o güzel esinti ağzınızın içinde geziniyormuş gibi hissediyordunuz.
Geç geldiği için kalmadığını düşünmüş, bir umut markete gelmişti. Çok şanslı olmalıydı çünkü son çikolata rafta onu bekliyordu. Tablet çikolatayı almış uçarak kasaya ilerlemişti. Ödemesini yapıp bisikletinin sepetine çikolatasını güzelce yerleştirmiş eve sürmeye başlamıştı.
Bay ve Bayan Jeon'a selam vermiş koşarak merdivenlerden çıkmıştı. Bir an önce favori dizisini izlerken çikolatasını yemek istiyordu.
Çikolatasını yatağın üstüne düzgünce yerleştirmiş banyoya yürümüştü. Hızlıca ellerini yıkamış üstünü değiştirmiş, laptopunu ve aşırı kıymetli çikolatasını alarak yatağa oturmuş-Jungkook olmadığı için bariyeri kaldırmıştı-dizisini izlemeye başlamıştı.
Dizisi neredeyse bitecekti fakat çikolatası daha yarısındaydı, o kadar güzeldi ki kıyamıyordu bitirmeye.
Bölüm bitecekken bir an da dizi heyecanlanmış o heyecanla elindeki çikolatasını bile unutarak, pür dikkat ekranı izlemeye başlamıştı.Diziyi unutmasını ve kendisine gelmesini sağlayan şey ise arkasıdan gelen kişinin çikolatasını ısırması ve neredeyse bitirmesiydi. Elinde kalan küçük parçayla arkasını dönmüş, altı günde sanki daha da kaslanmış olan kocasını görmüştü. Sonunda gelmişti. Eve dönmüştü. Öyle sevinmişti ki elinde kalan son parça çikolata umrunda bile değildi. Ne yaptığını bilmeden çikolatayı öylesine bir yere bırakmış yataktan inerek eşinin boynuna sıkıca sarılmıştı. Elleri havada kalan Jungkook ne kadar inkar ederse etsin bu hoşuna gitmişti. Burnuna gelen limon kokusu hariç.
Ellerini gevşekçe minik bedenin beline koymuştu. Burun çekme seslerinden eşinin ağladığını anlamış şaşkınlığı ikiye katlanmıştı.
"Ji-" konuşmaya başlamış ama eşi boğuk çıkan sesiyle onu bölmüştü.
"Nerelerdeydin? Ne kadar merak ettim biliyor musun? Çok korktum." Bu itiraflardan sonra bir süre ikisi de susmuş, beklemişti.
"Seni özledim." Jimin'in ağzından bir anda çıkan bu iki kelime ikisini de şaşırtmıştı. Zaten şaşkın olan Jungkook daha da şaşırmış, gözleri kocaman olmuştu.
"Jimin sen ne-" sonunda Jimin ayrılmış gözlerini silmeye başlamıştı. Jungkook'un eşinin belinde duran elleri Jimin'in geri çekilmesiyle düşmüştü.
"Ben...Uhm..."
Kızarmış yanaklarıyla öylece etrafa bakan Jimin'in gözleri bir kez bile eşine çarpmamıştı. Koşar adım odadan çıkan Jimin mutfağa ilerlemiş hizmetlilerden soğuk bir su istemişti. Bu sırada ortada bulunan siyah ada tezgaha oturmuştu.Suyunu içerken Bayan Jeon mutfağa girmiş, yanına oturmuştu. Utandığını kızarmış yanaklarından ve mis gibi kokan feromonlarından anlamıştı. Belli etmesede Jimin'in Jungkook'a bir şeyler hissetiğini anlamıştı.