Saçlarını okşayan hafif esintiyle gülümsedi. Kış olmasına rağmen hava bugün oldukça güzeldi. Hazır hava güzelken Jimin de fırsatı kaçırmamış, kitabını kaptığı gibi elinde portakal suyuyla balkona çıkmıştı. Dört saate yakın balkonda kitabını okuyor, bazen de akıp giden şehri izliyordu. Yarısına geldiği portakal suyu ılımış, içme isteğini kaçırmıştı. Şimdi öylece içtiği kısımlardaki lekeleriyle masada duruyordu.
Uzun binaları izlerken yanında beliren hizmetli kızla sorgular bakışlarını ona yöneltti. "Efendim Bay Jeon sizi arıyor." Elinde tuttuğu kendisine ait olan telefonu uzatmış, Jimin eliyle gidebilirsin işareti yapınca sessizce önce balkondan, daha sonra odadan çıkmıştı.
Jimin'in kalbi küt küt atıyordu. Eşi onu ilk defa arıyordu. Derin bir nefes aldı ve telefonu kulağına ilerletti.
"Alo?" Önünde duran kitabın kapağında tırnağını gezdiriyor, heyecanını atmaya çalışıyordu.
"Jimin, senden bir şey isteyebilir miyim?"
"Tabii ki de." Eşinin isteğini yerine getirmek Jimin'i her zaman mutlu ederdi.
"Çalışma odamda çok önemli bir dosya var. Onu getirmeni istiyorum. Yapabilir misin?" Bir süre sessizlik oldu.
"Evet."
"Kapıdan girdiğinde masanın hizasında, sağ tarafta kalan kitaplığın en alt rafındaki bütün kitapları kaldır. Daha sonra yavaşça kitaplığın bir kısmını it. Açıldığında siyah dosyayı göreceksin. Şoförle birlikte getir. Çok dikkat et. Tamam mı?"
"Tamam. Hemen şimdi mi getirmem lazım?"
"On ya da yirmi dakika sonra çık ben şuan şirkette değilim."
"Tamam, peki." Konuşmasından sonra aniden kapanan telefonla neye uğradığını şaşırmıştı. Çok meşgul olabileceğini düşünmüş, umursamamıştı.
Kitabını odada bulunan masasına, portakal suyunu da mutfağa bırakarak çalışma odasına ilerledi. Kapının kenarında bulunan kutudan anahtarı almış, kapıyı açtıktan sonra anahtarı yerine koymuştu. Jungkook'un dediği gibi işlemleri uygulamış, siyah dosyayı çıkarmıştı.
Elinde dosyayla dikkatli şekilde odaya dönmüş, üstünü değiştirmek üzere dolaba yönelmişti. Rahat günlük parçalar giyerek aşağı kata inmiş ve kapıdan çıkmıştı.
***
Jimin'i aramasının üstünden elli sekiz dakika geçmişti. Şu ana kadar çoktan gelmesi lazımdı. Nerede oyalanıyordu acaba? Başına bir şey mi gelmişti ki? Sinir ve endişe aynı anda vücuduna hükmetmiş, sinirle bir o yana bir bu yana gitmesine sebep olmuştu. Yarım saattir Youko'yu arıyordu ama lanet olsun ki o da telefonu açmıyordu. Artık dayanamayacağını anlayınca Jimin'i aramaya karar vermiş-başından bu yana en doğru karar buydu aslında-masadan telefonunu aldığı an da çalan telefon kaşlarını çatmasına sebebiyet vermişti.
"Alice?" Kullanabildiği en sert ses tonunu kullanmıştı.
"Selam Jk, oh pardon Jungkook değil mi? Sonuçta artık Jk değilsin." Gevşek ve flörtöz şekilde konuşan kadın, zaten tepede olan sinirini arşa çıkarmış, patlamaya hazır bir bomba haline getirmişti.
"Ne istiyorsun? Defalarca gelmeyeceğim dedim anlamıyor musun? Bıraktım artık."
Alice, İsveç doğumlu İtalya'da yaşayan güzel ve alımlı bir kadındı. Kırklarına merdiven dayamış olsa da oldukça genç ve hoştu. Güzel ve hoş bir kadın olmasının yanında tehlikeliydi de. Yer altının en ünlü mafyasıydı. Kıtalara yayılan gücü herkesi korkuturdu.