Renkli yün montunun fermuarını sonuna kadar çekmiş, başına da beyaz, kulaklarını kapatan yine yün bir bere takmıştı. Bugün cumartesiydi. Jeon'ların evinde cuma akşamı kayağa gitme kararı alınmış, her şey hazırlanmıştı.
Dört gün içinde sanki Jungkook, Jimin ile arasına bir perde çekmiş gibi ondan uzaklaşmıştı. Evet, zaten küçük diyaloglar dışında konuşmuyorlardı ama artık o küçük diyalogları bile özlemişti Jimin. Acaba ona sarıldığı için mi uzaklaşmıştı?
"Jimin ne yapıyorsun ayna karşısında, insene aşağıya." Bugün ekstra sinirli olan eşi kendisini azarlamış odada bulunan iki valizi ellerine alarak çıkmıştı. Küçük bir oflama bırakırken yatağın yanındaki şifonyerin çekmecesini açmış, kırmızı kutuyu eline alarak içinden, alındığı günden itibaren sadece bir kez taktığı yüzüğü çıkarıp sol elinin yüzük parmağına geçirdi. Daha sonra kırmızı kutuyu içindeki diğer yüzükle beraber tekrar yerine koydu.
Kocasını daha fazla sinirlendirmemek için hızlı hızlı merdivenlerden inmeye başlamıştı. Çok heyecanlıydı. İlk defa Jungkook'la birlikte bir şeyler yapacaklardı. Bay ve Bayan Jeon olsa da Jimin bunu bir randevu olarak aklına kazımıştı bir kere.
Arabaya binip Jungkook'a ait olan telefonu ona vermiş, bu sefer söyletmeden kemerini takmıştı.
"Hazırlanman neden bu kadar uzun sürüyor? Altı üstü kayak merkezine gidiyoruz." Arabayı çalıştırıp garajdan çıkarken söylenmeye başlamıştı.
Sessizce bir özür mırıldanmış, ellerinin içindeki siyah deri eldivenleri sıkmıştı. "Eldivenlerini giydireyim mi?" Bir umut sorduğu sorunun cevabının olumsuz olacağını düşünmüştü. Ama direksiyondaki ellerinin birisini önüne uzatan eşiyle mutluluktan gözleri pasparlak olmuş, nazikçe uzun ve ince parmaklara siyah eldiveni geçirmişti.
Diğer eline de giydirdikten sonra kendi eldivenlerini giymişti. Onun eldivenleri deri değildi turuncu ve beyaz karışımı bütün parmaklarını kapatan şirin bir eldivendi.
***Merkeze gelmişlerdi. Artık heyecanını içinde tutamıyordu. Yerinde minik minik zıplıyor Jungkook'un arabadan çıkmasını bekliyordu. Çıktığında ise peşine takılarak anne ve babasının yanına gitmişlerdi.
"Yukarı çıkalım önce kızakla kayarız daha sonra snowboard yaparız olur mu çocuklar?" Atkısından buhar çıkararak konuşan Bay Jeon'u iki çocuk da onaylamıştı. Anne ve babaları ilerlemeye başlamış, Jimin de peşlerinden ilerleyecekken kolundan tutulup geri çekilmiş, ayakları kayıp düşecekken eşi kollarından sıkı sıkı tutup dengesini sağlamasına yardımcı olmuştu.
"Nereye gidiyorsun? Burnun ve dudakların kıpkırmızı olmuş. Atkı takalım önce." Biçimli kaşları çatılı şekilde yine kendisine kızmış kolunda duran kırmızı atkıyı boynuna dolamaya başlamıştı. Sadece gözleri açık kalmış, tam bir bebek gibi gözüküyordu. "Tut elimi kayıp düşme." Kocaman ellerin arasına küçük ellerini sıkıştırmış eşiyle birlikte yürümeye başlamıştı. Her yerde kar vardı ve bu kendisini cennette gibi hissetmesine sebep oluyordu. Karları her zaman çok sevmişti. Küçükken kar yağdığında evlerinin büyük bahçesinde saatlerce kardan adam yapar ya da abisiyle kar topu savaşı oynardı. Tabii sonu hep hasta olmalarıyla biterdi.
Gördüğü kocaman teleferikle tuttuğu uzun eli bırakmış, yerinde zıplayarak heyecanla konuşmuştu.
"Kook bak teleferik ne kadar güzel. Binecek miyiz?" Bir süre yüzüne bakan eşi tebessüm ederek cevapladı kendisini.
"Evet bineceğiz. Yukarı onunla çıkacağız. Gel hadi." Tebessüm eden kocasıyla sanki içindeki kelebekler iki katına çıkmış gibi hissetmişti. Çok mutluydu, çok.