Yanağında duran elini masaya indirdi. Sınıfı şöyle bir gözden geçirip telefonunu çıkardı. Dersinin bitmesine yaklaşık yirmi dakika falan vardı. Aslında can kulağıyla dinlese de canı çok sıkılmıştı.
Eskilerin yâd edildiği güzel kahvaltıdan sonra Jongin Jimin'i okula bırakmış, gitmeden de bir kahve sözü almıştı. Yıllar sonra bulduğu bu güzel omegayı bırakmaya pek niyeti yoktu.
"Bay Jeon, ders pek umrunuzda değil galiba. Beş dakikadır size sesleniyorum." Profesörün kalın sesi kulaklarını doldurduğunda içinden lanet ederek sakince kafasını kaldırdı. Daha bu sabah taktığı yüzüğü okşamaya başlamıştı. Eline geçirdiği andan itibaren yüzük kendisini koruyor gibi hissediyordu.
"Kusura bakmayın efendim." Ne diyeceğini bilemediğinden bir şeyler gevelemişti.
"Her neyse. Dinle dersi Jimin." En iyi öğrencilerinden olan bu gencin dersi dinlememesi profesörü kızdırmıştı.
Telefonu çantasına yavaşça katmış, dersi dinlemeye başlamıştı. Aynı hatayı bir daha asla yapmayacaktı.
***
Dersten çıkmış, mutlu mutlu yürüyordu. Son günlerde modu gerçekten düşüktü ve bu onu zorluyordu. Fakat Jongin'le buluşması sanki hayatını kurtarmıştı. Sabahtan beri dinç ve mutlu hissediyordu. Üzerindeki hasta halsizliğinin bile farkında değildi.
Kapıdan çıkmış kütüphaneye ilerleyecekken aşina olduğu siyah arabayı yine okulun önünde görmüştü. Saniyeler içinde arabadan inen beden çatılı kaşlarıyla yanına adımlamıştı. Üstünde beyaz dar bir tişört altında ise kot pantolon vardı.
"Merak etme seni zorlamak için gelmedim. Sadece iyi olup olmadığına bakmaya geldim. Ha bir de yüzüğü kaybettim. Otel odasında düşürdüğümden şüpheliyim sen gördün mü?" Duyduklarından sonra elini montunun cebine sokmuş, yüzüğü saklamıştı.
"Gördüğün gibi iyiyim. Yüzükte ben de değil. Görmedim, görseydim söylerdim. Bilmiyorum yani nerede yüzüğün." Yalan söylediği için kızaran yanakları aslında onu ele vermişti. Yüzünü uzunca izleyen Jungkook hafifçe gülmüş, montuna sakladığı eline bakmıştı.
"Pekala, görmedin. Anlıyorum." Gözleri buluştuğunda Jungkook'un gözleri parlamıştı sanki. Bir heyecan oturuvermişti irislerine.
"Nasıl hissediyorsun peki? Biraz daha iyi gibisin." Alnına değen dövmeli el tüylerini diken diken etmiş, kalbini hızlandırmıştı.
"İyiyim... Bana yardım ettiğin ve baktığın için teşekkürler." Laflarından sonra yakışıklı yüzü büyük bir gülümseme kaplamıştı.
"Rica ederim. Her zaman buradayım." Bu kelimelerden sonra sanki kalbine doğru sıcak bir şeyler akıyor gibi hissetmişti Jimin.
"Jimin! Selam." Yanlarından gelen yüksek sesle çift sağ tarafa bakmış, kendilerine doğru gelen Jongin'i görmüşlerdi. Tanımadığı adama karşı kaşları tekrar çatılan beden öylece genci izliyordu. Bu da neyin nesiydi şimdi? Kim oluyordu?
"Ah, selam." Daha birkaç saat önce ayrıldığı adamı şimdi karşısında görmek şaşırtmıştı Jimin'i. Nasıl denk gelmişti ki?
"Öğle yemeğini beraber yiyelim mi?" Karşısında duran Jungkook'un dili yanağına baskı yapıyordu. Anlam verememişti.
"Tamam. Sen beni arabada beklesen olur mu?" Jongin gülümsemiş olumlu anlamda kafa salladıktan sonra beyaz arabasına ilerlemişti. Yüzünü tekrar eşine çevirmiş, bakışmaya başlamışlardı.
"Bu da kim?" Sorgular ses tonuyla atlayan alfa cevap bekler gibi suratına bakmaya başlamıştı. Hakkı olmadığını bildiği halde kendisini tutamamıştı.