Kai bana bakmasın diye arkadan ilerlemeye çalışıyordum. Kollarımı göğsümde birleştirmiştim. Ve cidden, iki parçalı mayo alırken aklım neredeydi?!
Kai en sonunda beni fark edip "Yanımdan yürüsene." dedi. "Kaybolmanı istemiyorum. Burası bir hayli kalabalık."
Başımı salladım ancak bir adım arkasından gelmekte ısrarcıydım. Kai'nin bana 'o' anlamda bakacağını düşünmesemde yine de bakmasını istemiyordum.
"Hadi havuza girelim." dedi. Ben daha cevap vermeden kendini havuza fırlattı. Etrafa sıçrayan sular ise üstüme geldi.
"Ya!" diye bağırdım ona sinirle. "Üstümü ıslattın!"
"Ben ıslatmasamda elbet ıslanacak." dedi. Saçlarını sağa sola salladı.
Ve ben hiç etkilenmedim.
Neden etkileneyim?
Yok yani neden?
Tamam, belki birazcık.
Ofladım. Pekala, çok seksi duruyordu. "Girmeyeceğim ben havuza falan."
"Neden? Su çok güzel."
"Yüzmeyi sevmem ben." Tabii ki koca bir yalandı. Yüzmeye bayılırdım. Asıl sorun ise bu çocukla o kadar yakın bulunabileceğimiz bir yer düşününce...
"Şimdi sen ciddi ciddi havuza girmeyeceğini söylüyorsun?" Tek kaşını kaldırdı.
Kaşlarımı kaldırdım ben de. "Evet. Aynen öyle söylüyorum."
"Peki."
Tam arkamı dönüp giderken "Hana." dedi. Dönüp baktım. "Baksana," işaret parmağıyla bir noktayı işaret etti, "Şunlar Sulli ve Taehyun değil mi?"
"Hı?" Kai'nin gösterdiği yere baktım. Ama ne Taehyun'dan ne de Sulli'den tek bir iz vardı. Bir süre daha baktım. Kai'ye dönüp tam nerede olduklarını soracaktım ancak bir el ayak bileğimden yakaladı. Bir saniye içerisinde etraf gözlerimin önünde döndü ve...
BAM!
Sudayım.
Tamamen ıslanmış bir şekilde.
Havuzun yüzeyine çıktığımda nefes aldım. Kai'nin beni suya zorla soktuğunu fark etmem birkaç saniyemi aldı. Ona su fırlattım. Karşılık olarak sadece güldü.
"Ya! Sen canına mı susadın?"
Bu çocuk doğal ortamını ziyaret ettiğinden beri böyle, söylemedi demesinler.
"Eğlenmeye geldik buraya Hana." Göz devirdi. "Anın tadını çıkaralım işte."
Başımı salladım ve gülümsedim. Ona bir kez daha su fırlattım. O kendini korumaya çalışırken "Tabii," dedim. "Neden olmasın?"
Havuzda saçma sapan şeyler yapmaya başladık normal olarak. Suyun altına oturmaya çalıştık, havuzun altında garip garip şekiller yaptık. Her seferinde yaptığımız şeye gülerek etrafa baloncuklar saçıyorduk ve su yutmamak için yukarı çıkmamız gerekiyordu. Bu da doğal olarak etraftan deli muamelesi görmemizi sağlıyordu.
En sonunda Kai'yi sudan çıkmayı ikna ettiğimde yemek yemeyi teklif etti. Neden bu kadar çok yemek yediğini ve Aşk Oyunu isimli bu saçma yarışmayı bir yemek programına çevirdiğini çok merak ediyordum. Hatta programın adını en başında Aşk Oyunu değil "Kai ile Tavuk Sofrası" koymaları gerekirdi. Ayrıca bir şey fark ettim: [K]ai [F]ried [C]hicken. Valla uyuyor.
Havuzun yanındaki fast food yemekler satan yerde sıraya girdik. Sıra beş dakika kadar sonra bize geldiğinde yiyecek ve içecekleri söyledik. Yiyecek ve içeceklerimizi aldığımızda boş bir yere oturduk.
SONUÇ NE Mİ?
Tavuk yiyoruz.
Valla öldüreceğim ben bu çocuğu.
Mavi renkli, ne olduğunu bilmediğim, sadece adı farklı olduğu için söylediğim içecekten bir yudum aldım. Yok yani, niye tavuk?! Sinirle ona baktım. Biz ne zamandan sonra tavuk dışında bir şey yiyecektik? Tavuğu sevmeme rağmen bıktım, cidden.
"Sen yemiyor musun?"
"Yok, tokum ben." dedim sinirle.
Omuz silkti ve tavukları birer birer midesine indirmeye devam etti. Tavukları bazen sosa bandırıyordu ve her birini iştahla yiyordu. Ayrıca üç kişilik bir aileyi doyuracak kadar tavuk yediği de gözden kaçmayacak gibi değildi. Bana aldığı tavukları da yiyordu çünkü!
Tırnaklarımı masaya vurmaya başladım. Buna rağmen herhangi bir takma belirtisi göstermedi. Tek ilgisi tavuklardı şu an. Bu da daha sinirlenmeme neden oldu. Tavukların her biri geçen saniyelerle yok olurken ben giderek kaşlarımı çatıyordum.
Bana açıkla şunu artık.
NEDEN TAVUK?!!
Buraya gelmişiz, sen karı kız keseceğine tavuk kesiyorsun, öyle mi yani?
Pekala düşününce karı kız da güzel bir fikir değil.
Beş dakikada resmen o tavukları bitirdi. Üç kişilik bir aileyi doyuracak kadar tavuğu tek başına beş dakikada bitirdi! Hayret içinde ona baktım. Bu çocuğun midesi cidden normal değil. Önüne ne gelse hepsini yiyor, bu yüzden beni de yiyecek diye korkuyordum.
"Gidelim?" dedim en sonunda dayanamayarak.
Ayağa kalktığında ben de ayağa kalktım ve peşinden gitmeye başladım.
"Yavaş yürü!" diye bağırdım ona.
Adımları biraz olsun yavaşladı. Havuzların yanından romantik bir şekilde yavaş yavaş yürüyorduk. Tamam o kadar yavaş değildi ve normal bir yürüyüştü.
"Kai."
"Hı?"
"Bazen senin sadece bir miden olduğundan şüpheleniyorum." Başımı salladım. Yüzündeki ifadeyi görünce başımı geriye atarak kahkahayı bastım.
Basmaz olaydım.
Aynı anda ayağım kaydı ve havuza düşerken Kai'yi de peşimden sürükledim. Yeniden serin havuza düşünce bir şok geçirdim ve yüzeye çıktım. Kai yeniden saçlarını bir sağa bir sola salladı.
"Ben de bazen senin dengesizin teki olduğundan şüpheleniyorum." dedi.
"Sen. Bana. Dengesiz. Dedin?" Gözlerimi kıstım ve Kai'nin üzerine atladım.
Ve bir ara bizi izleyen kişileri gördüm. Ve yemin ederim, aralarından biri çocuklarına kötü örnek olmasın diye onların gözlerini kapattı.
XXX
Dün olan saçma olayların ardından bugün garip bir şekilde fazlasıyla konuşkandık. Konuşmasak bile gülümsüyorduk.
Ve Kai çok güzel gülümsüyordu.
Aklıma gelen bu düşünceyi kovdum ve Kai'ye bir kez daha baktım. Başımızı sallayıp ayağa kalktık. Yüzümüzdeki gülümsemeden eser kalmamıştı. Çarkın başına gelince derin bir nefes aldım ve çarkı çevirdim. Bu sefer güzel bir şey çıkardı umarım.
"Sekiz."
Kai piyonu ilerletti ve haneye baktık.
Açım ben!
Birlikte yemek yapmaya ne dersin?~~ (⊙ヮ⊙)
Kai bir şey düşünür gibi başını yana eğdi ve haneye baktı. "Şu yüz ifadesi Kyungsoo'ya benziyor."