Bölüm 19

411 56 8
                                    

Hayvanat bahçesine girdiğimizde şaşkınlıkla etrafa baktım. Aslında neden şaşırdığımı bilmiyordum; adı üstünde hayvanat bahçesi. Ne görmeyi bekleyecektim ki? Sanırsam beni asıl şaşırtan yıllardır hayvanat bahçesinin yakınından bile geçmediğimi hatırlamaktı. Bu yüzden bu devasal, ki gerçekten baya büyüktü, hayvanat bahçesini görünce etrafa hayran olmuş bir şekilde bakmaya başladım.

"Daha hayvanları görmedik bile Hana."

Başımı Kai'ye çevirdim. İçimden "Sen yetersin." diye geçirdim. Gülme krizine girmemek için dudağımı dişledim ancak sırıtmama engel olamadım. Bu şekilde durdukça gülme isteğim artıyordu ve en sonunda olan oldu; gülme krizine girdim.

Ne olduğunu anlamayan Kai şaşkınlıkla bana bakıyordu. Gözümden gelen yaşı sildim ve "Gidelim." dedim.

Yeşilliklerle dolu yollardan geçerek ilerliyorduk. İlk göreceğimiz hayvanı merak ediyordum. Şu bize bakarak fısıldaşan ve BAYA BAYA göz dikenleri saymıyordum tabii.

Yürürken insanların toplandığı, etrafı demir çubuklarla çevrili alana geldik. O kadar çok insan vardı ki göremiyordum. Parmak uçlarımda yükseldim ve hangi hayvan olduğunu görmeye çalıştım. Biri omzundan tutarak beni kendisine çekti ve ben hangi hayvan olduğunu gördüm.

Ayı.

Ciddi olamazlardı, değil mi?

Gözüm hala sağ omzumda olan ele kaydı. Sola döndüm ve kolun sahibi olan kişiye baktım. Bu kişi Kai'den başkası değildi. Yüzümün yanmaya başladığını hissedebiliyordum.

Alev alan kız Hana...

Sırf bu çocuk yüzünden bir hafta boyunca manşetlerde adım duracaktı. Belki dünyada en gizemli ölümler arasında benim ölümüm de olacaktı, kim bilir.

Gülümseyerek "Çok tatlı." dedi.

O senin tatlılığın.

Kai şaşkınlıkla bana baktı ve elini omzundan çekti. Boğazını temizledi ve eli otomatik olarak ensesine gitti. Yanımdan ayrılırken bunu neden yaptığına hiçbir anlam verememiştim. Onun peşinden gidecekken duraksadım ve elimle ağzımı kapattım.

Lütfen bunu sesli söylemediğimi söyleyin.

Kendimi bir güzel azarlayarak kafama vurdum. İyi halt yemiştim işte. Her şeyin normal olmasında bir hayır yoktu zaten. Yediğim haltı düşünerek o kadar kısa sürede nasıl o kadar ilerlediğini merak ettiğim Kai'nin yanına koştum. Bir iki adım gerisinden yürüyerek onu takip ediyordum.

"Öyle söylemek istemedim." Yere bakarak alçak bir sesle konuştum.

Kai durdu ve ben bunu görmediğim için ona çarptım. Başımı ovalayarak ona baktım.

"Bu dediğinin ne anlama geldiğini biliyor musun?" diye sordu. Ellerini göğsünde birleştirmişti.

Bir süre düşündüm. "Tatlı olduğun?" gibi zekice bir cevap verdim. Kai bana kaşlarını çatarak bakınca hemen konuyu düzeltmeye çalıştım. "Öyle demek istemedim! Ciddiyim!"

Derin bir nefes verdi. "Bana ayı demediğini duymak güzel."

Gözlerimi kırpıştırdım. "Sana niye ayı diyeyim?"

"Ayıya bakarken öyle söyledin ya... Her neyse, önemli değil zaten." Elini yeniden omzuma koydu ve yürümeye başladık.

Elini omzuma koymalar falan. İnsanları böyle şeylerle sınamayın. Ciddiyim.

Sıradaki hayvanımız fildi. Tam su içerlerken oraya vardık ve telefonumla fotoğraflarını çektim. Çektiğim fotoğrafları Kai'ye gösterdim. Karede bir fil ailesi vardı; anne, baba ve çocukları.

Aşk OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin