Bölüm 8

556 62 2
                                    

Etraf yemyeşil çimenlerle kaplıydı. Kuşların cıvıltısı kulaklarımı dolduruyordu. Geleceğimiz yere vardığımızda arabadan indik. Doğrusu sadece ben indim ve gaza basıp gittiler.

Gözden kaybolan arabaya şaşkınlıkla bakarken kopan alkışın geldiği tarafa döndüm. Şoklar içerisinde misafirlere baktım. Ancak gözüm misafirlerin ortasında, en uzakta duran kişiye kaydı. Kai bir smokin giymişti ve bana bakarak gülümsüyordu.

Yüzüme bir gülümseme yayıldı. Sürpriz bir düğün müydü bu yani? Bu neden bana zorla beyaz elbise giydirip buraya getirdiklerini açıklıyordu. Kalbim bile ne yapacağını şaşırmışken Kai'ye doğru bir adım attım. Adımlarım yavaştı. Bu anı olabildiği kadar uzun bir şekilde zihnime kaydetmek istiyordum.

Yanına vardığımda önüme düşen bir bukleyi kulağımın arkasına koydu. Yüzünde hala beni öldüren o gülümseme vardı. Birbirimize bakarken tek yapabildiğimiz şey gülümsemekti. Elimi tuttu. İkimiz de aynı şeyi düşünmüş olacağızki birbirimize yaklaştık. Aramızdaki mesafe giderek azalırken kalbim göğüs kafesime delerek atıyordu. Dudaklarımızın arasındaki mesafe tam kesildiğinde...

Alarma saydırırken yatağımda doğruldum. Rüyanın ortasında neden bölüyordu ki şu gıcık alarm?! Karışmasın iki dakika ya!

Aslında alarm gıcıksa bende kafayı yemiştim. Fazlasıyla. Ne saçma bir rüyaydı. O kadar saçmaydı ki köpekbalıklarının beni karada kovaladığı rüya bile daha mantıklıydı.

En yakın zamanda bir psikoloğu ziyaret etmem herkes için daha hayırlı gözüküyordu.

Nedendir bilmiyorum, telefonumdaki mesajları kontrol ettim. Birkaç gün içinde annemden gelecek "Yürü kızım yürü, haftaya evleniyorsun!" mesajlarını görmeyi hiç istemiyordum. Ne de olsa, Kang Joon sağ olsun, beni kesinlikle evlendirirdi. Çocuk annemin benim için bulduğu damat adayı. Bu psikolojiyle o rüyayı görmek normaldi aslında.

Kai ile mesajlarımızı görünce duraksadım. Elim mesajlara basmak istiyordu ancak... ne bileyim işte! Kai dün biraz sinirli gözüküyordu. Mina ile kaybolmadan önce yani. O zamandan beri ondan haber almamıştım. Eşini değiştirmek isterse olmayan tabancamla evini basardım Kai'nin.

En sonunda mesajlarımızı açıp baştan sona kadar okudum. Bir süre düşündükten sonra, fazla uzun bir süre, derin bir nefes alıp ona Günaydıın! (〜 ̄▽ ̄)〜 yazdım.

Belki mesaj gelir umuduyla bir süre bekledim. Baktım mesaj gelmiyor, telefonu alıp mutfağa gittim. Telefonumu masanın üzerine bırakıp kendime tost hazırlarken mesaj geldiğini bildiren sesi duyunca hızla telefonu elime aldım.

Kai: Sana da günaydın. ^^

Gerçekten mesaj mı atmıştı bu çocuk bana? Sabahın bu saatinde? Söylemedi demeyin, kıyamet yakında geliyor bence.

BEN: Naber? ~̎̎٩(⌒͡∀⌒͡⌯̊)̥̊◦

Kai: İyiyim sen? Bir de Spongebob'tan fırlamış gibi garip garip ifadeler yapmasan? ㅎㅎㅎ

Ben Spongebob'ı severdim. Hem tatlı oluyor diye yapıyordum bunları ben!

BEN: İyiyim, sağ ol. ((╬ಠิ﹏ಠิ))

Bu çocuk yüzünden ya alev alarak ölecektim ya da sinir krizinden ölecektim. İki şıkta birbirinden beter gözüküyordu.

XXX

Rahatsız bir şekilde koltukta kıpırdandım. Kang Joon ve Mina'nın her zamanın aksine yüzü asıktı. Eun bir onlara bir bize bakıyor ardından bana "Noldu ya?" bakışlarını atıyordu. Sulli de bir şeyler olduğunu fark etmişti buna rağmen hiçbir şey demedi. Bakmadı bile. Hadi bunlar tamam ancak... ya siz karşımızda oturan çifte kumrular. Hayırdır? Daha geçenlerde konuşturalım diye şekilden şekle girdiğimiz Yun, Xiumin ile konuşuyordu ve durmadan gülümsüyordu.

Yapmayın.

Kai dünkü görüntüsünden tamamen bağımsızdı. Gülümseyip duruyordu. Gergin olan ortama rağmen.

Gerçekten güzel gülümsüyordu. Acı bir gerçek.

"Pekala, artık çarkı çevirelim." dedi Luhan ortamdan rahatsız olarak.

"Bence de." diye onayladı Sulli.

İçimden ben de "Bence de." diye geçirdim.

Luhan ve Eun çarkı çevirmek için kalktılar. Şu anda hepimiz Kurban Bayramı'ndaki kuzu gibiydik. (yazarın Türk olduğunu her noktadan anlayabilirsiniz ahjbshij) 

Kang Joon ve Mina aynı anda iç çekti. Bunda gülünecek bir şey yoktu ancak gülmemek için dudağımı ısırmam gerekti. Kai'leşiyordum. Ebola falan neymiş, hemen karantinaya alınmalıydım.

Kang Joon ve Mina çarkı çevirdiklerinde bile aynıydılar; ruh gibiydiler. Onlar koltuklarına geri otururken biz ayağa kalktık. Durmadan gülümseyen Kai şimdi ciddiydi. Güzel bir şey çıksın diye düşenerek çarkı çevirdim.

"Beş."

Piyonu ilerletti ve haneye baktık.

Havada alışveriş kokusu var~~

Peki boşsan... birlikte gidelim mi? ʕ´•ᴥ•'ʔ

Bir cesaret kartı seçiniz.

Bu cesaret kartından kurtuluş yok muydu ya? Gidip bir tane kart aldım.

Aegyo zamanı! 

Hayatta nefret ettiğim üç şey var:

- Kai

- Aşk Oyunu

Aegyo yapmak!

Aşk Oyunu'nu düşünenler ve bir de jüriler biz bunları yaşarken kesin hunharca gülüyor olacaklardı. Ha, bir de Kore halkı.

Bittim ben.

Aşk OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin