Güzel bir Seul sabahı...
Diye başlamıyor benim yeni hayatım.
Doğruldum ve gözlerimi ovuşturdum. Belki geçmişte büyük bir günah işlemiştim veya biri beni lanetlemişti. Olamaz mıydı?
Dün şansımıza (!) çıkan kartı düşündükçe kafamı yastığa gömüp durmuştum ve gözüme uyku girmemişti.
Nereye gideceğimizi kararlaştırmak için çekiliş yapmıştık. Ve bir çiftin en son gideceği yer bize çıkmıştı: Oyun salonu.
En sonunda kalkıp kendime güzel bir kahvaltı hazırlamaya başladım. Kafamı dağıtmam gerekiyordu acilen.
XXX
Kai'yle kararlaştırdığımız buluşma noktasına vardığımda orada bekliyordu.
"Özür dilerim." dedim tam saatinde gelmeme rağmen.
"Hayır. Ben de daha yeni geldim." Gülümsedi. Gerçekten güzel gülümsüyordu.
Aklımdan geçen bu düşünceyi kovaladım. "Gidelim o zaman."
Beni yakınlardaki bir oyun salonuna götürdü. Yol boyunca herkes en az bir kez dönüp bize baktı gerçekten. Oyun salonuna varınca derin bir nefes aldım. Kai'yle oyunlara saldırdık.
Aradan birkaç saat geçti. Bilmem kaçıncı oyun ve kazanan kim mi? O!
Sinirle yanaklarımı şişirdim. "Başka bir oyuna geçelim!"
Benim kaybetmemden gayet memnun gibi duruyordu. "Tabii ki."
Rastgele bir oyunun önünde durdum ve işaret parmağımla işaret ettim. "Bunu oynayalım!"
Kai kazanacağını bildiği için gayet rahat bir şekilde yanıma geldi ve oyuna baktı. Oyuna doğru eğildi ve çözmeye çalıştı. Tam dibinde onu izliyordum. O bana bir şeyler söylerken ona baktım. Aklıma kart geldi. Yakındım ve bir öpücük verebilirdim. Isırdığı dudaklarına baktım. Yanaklarım şimdiden kızarmıştı. Düşündüğümden daha yakışıklıydı.
O bana nasıl oynayacağımı anlatırken dudağına bir öpücük kondurmak için yaklaştım. Bir anda bana dönünce "Seni dinliyorum." dedim. Nefesini yüzümde hissediyordum ve utanarak geriye kaçtım. Bir şey demedi ve buna sevindim doğrusu. Yeniden önüne dönünce derin bir nefes aldım.
Oyunu oynamaya başladık. Önde gittiğim için çok mutluydum. Sonundaysa kim mi kazandı? Yine o!
Kai'ye sinirli bir bakış attım. "Ya, Kai! En azından bilerek kaybetmeliydin!" İşaret parmağımı ona doğru sallayarak bağırmaya devam ettim. En sonunda aldığım cevapla donup kaldım. Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. Az önce ne olmuştu? Soru sorar gözlerle Kai'ye baktıysam da bir şey olmamış gibi oyuna dönmüştü.
Az önce Kai beni... Öpmüş olamaz. Evet, OLAMAZ.
"Fazla ses çıkarıyorsun." dediğinde yapıştıracaktım ona bir tane.
Aramızda rahatsız edici bir sessizlik oldu. "Aa- ben.. Acıktım... EVET, ACIKTIM." diye saçmalamaya başladım.
Kai'nin konuşmasına fırsat vermeden kendimi oyun salonundan dışarı attım. Hiç konuşmayarak kendimize tavuk alabileceğimiz bir yere girdik. Kai kızarmış tavuklarımızı alırken kaçma planları yapıyordum aklımdan.
Bir masaya oturduk. Sessizce tavuklarımızı yiyorduk. Başımı kaldırıp Kai'ye bakmıyordum çünkü ne zaman baksam bakışım dudaklarına kayıyordu! O yüzden bakışlarım yerin dibine kadar inmişti.
İşin en kötü yanı yemekler bittikten sonraydı. Erkek, kızı eve bırakmalıdır.
Evime giden yol her zamanın aksine karanlıktı. Sadece bozuk bir sokak lambası aydınlatıyordu. Hava soğumuştu, ellerimle kollarımı sardım. Bizim dışımızda kimse de yoktu.
Kai bir anda durdu ve "Duydun mu?" dedi etrafına bakınarak.
Bu sefer soğukla alakası olmayan bir titreme bedenime yayıldı. "B-Bir şey mi duydun?" Panikle etrafıma bakındım.
Kai konuşmaya başladığında onun koluna sarıldığımı fark ettim. "Evet." Belli bir yere bakmaya başladı ve korkuyla ben de baktım.
"Yuttun, değil mi?" Kahkaha atmaya başladı.
"YA!" Kai'nin koluna vurdum. "Canına mı susadın sen?!" Bu sadece kahkahasının şiddetlenmesine neden olmuştu.
Kaşlarımı çattım. Etrafa bakarken oturduğum apartmana geldiğimizi fark edince gülümsedim. Kai'ye el salladım ve "Görüşürüz," dedim.
"Görüşürüz."
Apartmana girmeden önce telefonum bir mesaj geldiğini haber verircesine titredi. Açıp gelen mesaja baktım.
Görevi başarıyla tamamladınız. ^^
