Puppy bakışlarımla dolabıma baktım. "Bu değil. Bu hiç değil. Bunlar olmaz! Bunlar çok sade! Nişan elbisesi lazım!" dedim ve gülümsedim. Bu sırada telefonum çaldı, ekranda Kübra'nın mal resmi göründü. "Gelin topuzumu da yaptırdım artık okula gitmeye hazırım!" "Of kanka ya sorma kuaföre gitmeyi unuttum yoksa saçımı arkadan toplattırıp sim döktürecektim." Kübra'nın kahkahası telefonun diğer ucundan duyuldu. "Uf ya ben sim döktürmeyi unutmuşum." "Tamam bu kadar yeter amk." dedim gülerek. "Kızım çok bomba şeyler oldu. Hemen anlatmam lazım." "Tamam evden çıkıyorum şimdi. Okulda konuşuruz." "Ok. Tm. Tşk. Öd. Tm. Bıy." "Mal." dedim ve telefonu kapattım.
Lisenin birinci yılında yaptığımız şakalardan bir tanesiydi bu. Ortaokulda okulun son gününe nişan elbisesi ve simli saçlara tepki olarak yapmıştık bunu. Geçen senenin hem hüzünlü hem de güldüren anılarını düşünürken cık cık yaptım ve dolabımdan birkaç kıyafet çıkardım. Ne giyeceğimi çok düşünmemiştim. O kadarda önemli ne giyeceğim. Alt tarafı okulun ilk günü, moda gösterisi değildi, değil mi?
Ayrıca bugün sadece benim okulumun ilk günü değildi. Bugün, şehir merkezindeki iki okulu birleştirerek oluşturulan lisenin ilk günüydü. Okulun yarısını tanımıyorum lan. Tabi ki arkadaşlar arasında kulağıma çok taş çocukların okulumuza geleceği haberleri geldi. diye düşünüp sırıttım. Okuldaki yakışıklı çocukları bulup kesmek, arkadaşlarım ve benim lise hayatımın bir parçası olmuştu. Bunu inkar edemezdim.
Tabi ki şu ana kadarki hayatımın tamamında sevgililer gününü Trabzon'daki -ilkokulu orada okudum- küçük bir yer olan Vakfıkebir'in kurtuluş gününü kutlayarak geçirdim. Geçen sene sadece ben değildim ama lütfen, sınıftaki diğer kız arkadaşlarımla birlikte Vakfıkebir'in kurtuluş gününü kutladık.
Bu yüzden taş çocukların okulumuza geleceği haberi hepimizi birazcık sevindirmiş olabilir.
Üzerime siyah Iron Man'li sweatshirtlerimden birini, siyah taytımı ve kırmızı New Balance ayakkabılarımı geçirdim. Sırt çantamı koluma taktım. Siyah kulaklıklarımı da alıp evden çıktım.
Okul uzak değildi. Sadece 10 dakikalık bir yürüme mesafesi vardı ve bu kısa yolun okul hayatımda bana bir çok faydası olmuştu. En yakın arkadaşlarımdan biri olan Kübra'yla buluşacağım otobüs durağına giderken kulaklıklarımı taktım ve biraz Linkin Park dinledim. Şarkı kulaklarımdan beynime ilerleyip soluk anılarımı canlandırdığını belirsizce gülümsedim. Bugün ayın 16'sıydı. Üç gün önce doğum günümdü, hiç bir zaman unutmayacağım bir doğum günümdü. Ayrıca 16. yaşıma girmiştim ki bu da benim ailemde önemli bir şeydi.
Doğum günü anılarımın canlanmasıyla suratıma yerleşen gülümsemeye engel olamadım. Güzeldi, sonunda kendimi iyi bir şekilde ifade etme şansını bulmuştum ve bunu sonuna kadar değerlendirmiştim.
Her zaman yaptığım gibi yürürken bir yandan müzik dinlerken bir yandan da caddeye göz atıyordum. Saat 7.30 gibi olmasına rağmen sokak garip derecede ıssızdı. Tam işe gitme saati olduğundan bu cadde genelde çok kalabalık olurdu. Kafamı çevirip etrafıma iyice baktım. Çok sessizdi. Kaşlarımı çattım. Daha iyi. Yalnızlık güzeldir. Özellikle yürürken kulaklığınızla şarkı dinliyorsanız. Hava da tamamen açmamıştı. Yani en azından güneş görünmüyordu. Bu daha da iyiydi.
Otobüs durağına yaklaşırken Kübra'nın bana doğru koştuğunu gördüm. O bana doğru koşarken kulaklıklarımı yavaşça çıkardım. Bana yaklaştıkça "Kanka, kanka kanka kanka kanka kanka kanka" demesi daha iyi duyuluyordu. "Noldu?" dedim sırıtarak. "Yürürken anlatırım." dedi ve yürümeye başladık.
Biraz sonra "Kanka," dedi, önemli bir şey diyecekmiş gibi bir tonda. "Noldu?" dedim meraklı bir şekilde. "Dün nooldu." olayın ciddiyetini anlatmak için kelimeleri uzatarak söylemişti."Kanka, hani dün anket vardı ya. Şu maç için kim kazanacak diye. İşte, dün onu izliyodum. Bi tane çocuk çıktı... Kanka görsen var ya bildiğin taş. Bende Twitter'a 'Bana anketteki o çocuğu bulun.' yazdım. O çocuk bunu favladı." Ne? Oha. Gözlerimi kocaman açtım. "Oha a-me-ke." dedim. "Kanka dur. İşte sonra çocuk meğerse beni takip ediyomuş. Öyle bulmuş. Ha, bide kanka ben onu ankette şeyde de görmüştüm." Söyleyeceği sözcükleri dikkatlice seçiyormuş gibi duraksadı, "Başkalarıyla konuşurlarken o arkada oturmuş şarkı dinliyodu. Böyle kafasını falan sallıyodu. Ona sordum ki ne dinliyodun. Sence ne dedi? SATICFACTION." Gözlerimle birlikte ağzımı da açtım. Bir saniyeliğine durdum ve dayanacak bir şeyler aradım. "Oha," dedim yavaşça. Bu sırada Kübra gülmeye devam ediyordu. "Oha. Saticfaction? Harbimi lan. Ohaaa."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mental
FantasyFarklı olmak güzeldir değil mi? Diğer insanlardan, arkadaşlarından, ailenden... Farklı olmak. Normallerin arasından seçilmek, güçler bahşedilmiş olmak. Ama insanların bilmediği bir şey var; Farklı olmak aynı zamanda tehlikelidir de. Karanlık, bir gö...