Gökyüzü. Güneş. Kuşlar. Mavi. Ağaçlar. Ay. Dolunay."Bilekleri kesilmiş bir şekilde kendi evinin banyosunda bulundu. Yapılan araştırmalarda olayın ruhsal bozukluk ve bir 'kız meselesi' olduğu anlaşıldı."
Gözyaşları. Hatıralar. "Görkem?" Kan. Üçgenler. Kurban.
"Bir ruhun geri dönmesi için başka bir tanesinin kurban edilmesi gerekilir." "Bırak! Bırak beni! Kurtarıcam. Hayır! Onu da geri getiricem. Bi yolunu bulucam." "Daha geri dönüş yok. Kurban edilen bir ruh ruhlar alemine normal yollardan geçmez. Yapabileceğin hiçbir şey yok."
Çığlıklar. Acı. Kan.
Kübra, çığlık. Emir, Kerem. "Napıyosun?" "Rüya. Rüya olduğunu düşünecekler."
Göz yaşları. Acı. Kan. Rüya.
1 hafta sonra
Emir
Gözlerimi göğsümde oluşan daralma hissiyle açtım. Saate baktım. 09.20. Gözlerimi ovuşturup ayağa kalktım. Çoktan kalkma vaktim gelmişti. Yüzümü yıkadım. Ellerimi lavabonun kenarlarına koymuşken aynadaki yansımama odaklandım. Kıvırcık saçlarım birbirlerinin içine geçmişti. Ellerimle onlara şekil vermeye çalıştım. İşe yaramayınca siktir edip odama geri döndüm.
Elime geçen ilk jean'i, ilk tişörtü ve ilk eşofman üstünü giydim. Arda'ya "Gel beni al." diye mesaj attım. Yatağımın üzerine oturdum ve arkama yaslanıp onun bana mesaj atmasını bekledim.
Bugün cumartesiydi. Olay olduktan tam 1 hafta sonrası... Kafamı iki yana salladım. O Kübra'nın eski sevgilisiydi. Tabi ki Kübra onun için üzülecekti. Ağlayacaktı. Ama bu hafta boyunca okulda görünmemişti. Onu yüzlerce kez aramıştım. Ama hiçbirini açmamıştı. Onun yasını tutması demek beni uzaklaştırması gerektiği anlamına gelmez, değil mi?
"Geldim." Çantamı kapıp ayağa kalktım. İçinde basketbol malzemelerim vardı. Ne kadar gitmek istemesem de babamın zoruyla gitmem gerekiyordu. Her zaman sporcu olmamı istemişti. Ve sevgilimin bana ihtiyacı olduğu halde bile beni antrenmana gönderiyordu. Gerçi sevgilim olup olmadığını bildiğini bile sanmıyordum ama neyse. O beni spor hariç sikine takmazdı.
Odamdan dışarı çıktım. Tam evin dış kapısına ulaşmıştım ki... Tekrar oldu.
Elime bakıyorum. Kana bulanmış. Aslında her yerim kana bulanmış. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Etrafım karanlık. Nemi hissediyorum. Bazı yeşillikler gözüme çarpıyor ama ne olduğunu ayırt edemeyecek kadar bulanık. Önüme baktığımda ise her şey açıklığa kavuşuyor. Gayet net bir şekilde görebiliyorum şimdi, Kübra, yerde ölü bir şekilde uzanıyor.
Önümdeki kapıya baktım. Dalmıştım. Bir an orada öylece durdum. Ve az önce ne olduğunu tekrar ve tekrar düşündüm.
Benzer görüntüleri 1 haftadır görüyordum. Belki de Görkem'in ölümü beni beklediğimden daha çok etkilemiştir. Bilemiyorum. Ama şunu biliyordum ki Kübra ölseydi... Ben de ölürdüm.
Dışarı çıktım. Arda arabasıyla beni bekliyordu. Az önceki rüya hiç görülmemiş gibi, "Naber bro?" dedim ve sırıtarak arabaya atladım. "İyidir bro. Antrenmana geç kaldık yalnız." "Siktir et. Sanki gerçekten gitmek istiyorum da." "Senin göbeğin mi çıkmış?" Arda'ya bir bakış attım, "Çok komik. Sür arabayı." Arda sırıttı ve arabayı sürmeye başladı.
Saat 10.36. Spor salonunun önünde durdum. "Sikecek bizi hoca." dedi Arda. Yarım saat geç kalmıştık ve antrenörümüz 1 dakika geç kalsak bile acısını alırdı. Arda giriş kapısına doğru yürümeye başlarken,yüzümü buruşturup giriş kapısına baktım, "Siktir et. Gidiyorum ben." "Nereye?" "Kübra'nın yanına." Arda anlayışla başını salladı. "Ben bişeyler uydururum." dedi ve arkasını dönüp yürümeye başladı. Elimdeki anahtarlara baktım, "Aldım arabanı!" bağırdım arkasından ve arabaya koştum. "Ne..?" Arda arabaya doğru koşmasına rağmen çok geç kalmıştı. Çoktan yola koyulmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mental
FantasyFarklı olmak güzeldir değil mi? Diğer insanlardan, arkadaşlarından, ailenden... Farklı olmak. Normallerin arasından seçilmek, güçler bahşedilmiş olmak. Ama insanların bilmediği bir şey var; Farklı olmak aynı zamanda tehlikelidir de. Karanlık, bir gö...