Kübra
Gözlerimi kırpıştırarak aşırı aydınlatılmış odaya uyum sağlamaya çalıştım. Gözlerimi kısarak başımı iki yanıma çevirdim. Başımın altında bir yastık vardı, yatıyordum. Elimin altındaki kumaşı hissetmeye çalıştım. Bir şeyler farklıydı. Kendi yatağımda mıydım? Uyku bastırmıştı. Gözlerimi açmaya çalıştım. Etrafımı incelemek istiyordum. Nerede olduğumu bilmeliydim. Elimi hafifçe havaya kaldırdım. Derken başıma giren ağrıyla yüzümü buruşturdum. Kaslarımı rahat bırakıp gözlerimi kapattım.
***
Uyanıktım. Bilinçliydim. Sadece gözlerim kapalıydı. Biliyordum. Nedense gözlerimi açmak istemiyordum. Artık uykunun çok bastırmadığının farkındaydım. Aklıma birden daha önce de uyanmaya çalıştığımın anısı belirdi. Gerçekten daha önce uyanmış mıydım? Bilmiyordum. Önemli de değildi. Gözlerimi aralamaya çalıştım. Vücudum sanki itiraz ediyormuş gibi sızıdı. Gözlerimi açtım. Işık vardı, çok fazla ışık vardı. Gözlerimi kısıp kafamı yana yatırdım. Ağzımdan çıkan iniltiye engel olamadım.
"Kübra? Kübra? Beni duyabiliyo musun? Kübra! Beni duyuyo musun? Benim, benim. Emir."
Gözlerimi açmak için daha fazla çaba harcadım. Ne olduğundan emin değildim. Nasıl buraya geldiğimden. Ama bir şeyden emindim: Emir'i görmek istiyordum. Onu görmeliydim. Ağzımı açtım. Sonra kokuyu duydum. Hastane kokusu. Hastanede miydim? Ne olmuştu? Neden hastanedeydim? Buraya nasıl gelmiştim? Kafamı karıştıran soruları görmezden gelerek beynimi konuşma işine verdim, "E-Emir..?" diye fısıldamayı başardım sonunda.
Birinin elimi kavradığını hissedebiliyordum. Hala gözlerim kısıktı ve görüşüm bulanıktı. Gözlerimi açmak için son bir çaba harcadığımda onu gördüm. Emir. Kaşlarını çatmış, gözlerini bana dikmişti. Görüşüm tam olmasa bile bakışlarındaki endişeyi görebiliyordum. Öksürdüm. Elimi daha çok sıktı.
Kafamı tekrar tavana çevirdim. Yutkunmaya çalıştım. Bu sırada Emir, "Seni kaldırmamı ister misin- doğrulmak ister misin?" diye sordu. Ona bakmadım. Şu anki ana amacım görüşümü düzeltmek ve tam olarak konuşabilmekti. Gözlerimi kırpıp açtım. Kocaman açtım. Emir'e baktım. Kafamı hafifçe sallamayı başardığımda hemen ayağa kalktığını ve bana yaklaştığını seçebiliyordum.
Sonunda görüşüm düzeldiğinde Emir'le göz göze geldik. Onu gördüğüm için çok mutluydum. Yine de birden kendimi çok suçlu hissettim. Neden bilmiyordum. Ama öyle hissetmiştim. Emir elini yavaşça boynumun altına yerleştirip yastığımı dikleştirdiğinde gözlerimi ondan ayırmadım. O benim doğrulmama yardım ederken okulda yaşadıklarım bir bir aklıma geliyordu. O anda neden suçlu hissettiğimi anladım. Gözlerimi Emir'in üstünden aldım.
Sonunda yastığımla uğraşmayı bıraktığında tekrar odanın diğer ucundan yatağımın yanına çektiği sandalyesine oturdu. Bakışlarını bir saniye için benden ayırmadı. "Su ister misin?" diye sordu. Yavaşça başımı salladım. Ona sormak istediğim bir sürü soru vardı. İlki ise buraya nasıl geldiğimdi. Ne olmuştu da hastaneye düşmüştüm? Emir'in su bardağını dudaklarıma yaklaştırmasıyla düşüncelerim bölündü. Dudaklarımı aradım ve suyun geçmesine izin verdim. Su, boğazımdan aşağı inerken rahatladığımı hissettim. Biraz daha canlı hissediyordum.
Emir bardağı yatağın yanındaki, üzerinde lamba bulunan komodine bıraktığında endişeli gözlerle bana baktı. "Nasılsın?" dedi. Gözlerindeki neşe adeta sönmüştü. Normalde baktığı gibi neşe dolu, heyecanlı bir şekilde bakmıyordu bana. Hayal kırıklığına uğramış gibiydi, endişeliydi, kızgındı.
"Ne oldu?" diye soruyla karşılık verdim sorusuna. Emir gözlerini kaçırdı. Yutkundum. Başımı rahatlamak istercesine yastığımın üzerinde kıpırdattım. Hala neden hastane odasında olduğuma bir anlam veremiyordum. Ağrım var mı diye kaslarımı hareket ettirerek kontrol etmeye çalışmıştım ama tek acıyan yerim ellerimdi, onlar da sargıyla sarılmıştı zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mental
FantasyFarklı olmak güzeldir değil mi? Diğer insanlardan, arkadaşlarından, ailenden... Farklı olmak. Normallerin arasından seçilmek, güçler bahşedilmiş olmak. Ama insanların bilmediği bir şey var; Farklı olmak aynı zamanda tehlikelidir de. Karanlık, bir gö...