18

184 14 2
                                    

Berk'in dediğinin etkisinden çıktıktan sonra peşinden koştum. İyi uykular, demişti. Kendini ifşa etmişti bize. Kaşlarımı çatarak peşinden koştum. Arkasından kolunu yakaladım ve önüne geçtim. Bu sırada Arda'nın da benim peşimden geldiğini gördüm.

"Affedersin?" dedim Berk'in mavi gözlerine bakarak. Eski arkadaşımı görmeyi ummuştum bir saniye. Ama gördüğüm eski arkadaşım değildi... Gördüğüm bomboş gözlerden başka bir şey değildi.

"Ne oldu?" dedi Berk kaşlarını çatarak. Ona nası ne oldu, dermiş gibi baktım. Onun içinde ne olduğunu bilmeme rağmen bilmemiş gibi davranmalıydım. Kübra'yı korumanın yolu buydu, değil mi? Ama o artık kendini bize açıkladığına göre ondan uzak durabilirdik, Kübra'nın da korumaya ihtiyacı kalmamıştı. "İyi uykular?" diye tekrar ettim onun dediğini. Berk güldü. Bu sırada da gözleriyle yavaşça arkama geçen Arda'yı izledi.

"Ha," hala suratındaki itici gülümsemeyi silmemişti, "onu diyosun." dedi. Gözlerini benimkilere sabitledi. Sinirlendiğimi hissedebiliyordum. Ne kadar duygularımı kontrol etmeyi geçen iki ayda öğrenmiş olsam bile bu sefer kontrol edemeyeceğimin düşüncesi beynimde alarmlar çalmasına neden oluyordu.

Arda fark etmiş olacak ki kolumu sıktı. Ona dönmedim. Berk'in gözlerinden gözlerimi çekemezdim. "Sınıfta küçük bir kaza yaşadığınızı duydum. Uyuyakalmışsınız. Tam senlik Kat." Demek salağa yatıyordu ha? "İyi de, biz daha sınıftan yeni çıktık. Kimseye de söylemedik uyuyakaldığımızı." Berk, kaşlarını çattı. "Hm," gibi bir ses çıkardıktan sonra, "söylemediniz mi? Hadi be." dedi, sırıttı. "Berk. Neler olduğunu anlatacak mısın?" dedim. Sesim daha öncekinden daha yüksek çıkmıştı ve artık kendime olan kontrolümü kaybettiğimi hissedebiliyordum. "Katherine, artık oyunu bıraksan. Benim kim olduğumu gayet iyi biliyorsun, tatlım." Kaşlarımı havaya kaldırım. "Siktir. Git." dedim. Hala onun kim olduğunu bildiğimi söylemekle söylememek arasında kararsızdım.

"Salağa mı yatıyosun Kat?" Berk'in ses tonu tamamen değişmişti. Artık gülmüyordu, sırıtmıyordu, gülümsemiyordu. Artık alaycı tavrı yoktu. Kaşlarını çatmıştı. Sinirli görünüyordu, bildiğimi söylemediğim için sinirli görünüyordu. Ve kesinlikle, bildiğimi biliyordu.

Ona sadece baktım. Sesi ne kadar artık oyun oynamaktan uzak olsa bile ona istediğini vermeyecektim. Fakat ben bir şey dememeye devam ettikçe, kaslarımın daha çok kasıldığını hissedebiliyordum. Sinirleniyordum. Artık ona baktığımda arkadaşımı göremediğim için. Hayatımı mahvettiği için. Arkadaşlarıma zarar verdiği için. Aslında bunların hiçbirini Berk yapmadıysa da, onun suratına baktığımda hissedebiliyordum. Ondan nefret ediyordum.Ve nefret, çok güçlü bir duyguydu.

"Ne di-" Başıma giren ağrıyla durdum. Kaşlarımı çatabileceğim kadar çattım. Arda'nın "Katherine, iyi misin?" dediğini duyabiliyordum. Kolumu bırakmıştı. Gözlerimi Berk'ten ayırmadan Arda'nın kolunu tuttum. "Başım..." diye mırıldandım. Ağrı daha da güçlendi. Bu, çok tanıdıktı. Şu ana kadar bir sürü insana aynı büyüyü yapmıştım fakat asla böyle bir şey olacağını düşünmemiştim. Sanki biri matkapla beynimi deliyormuş gibiydi. Elimi başıma götürdüm. Gözlerim artık açık durmaya isyan edermiş gibi kapandılar. Ağzımdan çıkan çığlığa engel olamadım. Arda'nın sesini, beynimdeki gürültü yüzünden duymak imkansız hale gelmişti. Dizlerimin üstüne çökerken Arda'nın kollarının bana dolandığını hissettim. Gözlerimi açmaya çalıştığımda görüşüm bulanıktı ve beyaz noktacıklar etrafta uçuşuyordu.

Ağrının bir anda kesilmesiyle gözlerimi kocaman açtım. Bağırmaktan biten nefesimi toplamak için derin derin nefesler aldım. "Kim olduğumu biliyorsun..." diye fısıldadı bir ses kulağıma. Berke baktığımda onun da yanıma çömelmiş olduğunu gördüm. Ama bakışları endişeden ziyade zaferi işaret ediyordu. "Ve bu konuda yapabileceğin hiçbir şey yok."

MentalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin