19

188 12 0
                                    

Kübra

Başımı yastığıma gömdüm. Bu da hiç yataktan kalkmak istemediğim günlerden biriydi. Tek yapmak istediğim alarmımı kapatıp, başımı yastığıma gömmek ve uyumaktı. Kendimi uykunun rahat kollarına bırakmak, düşüncelerden uzaklaşmak. Emir'in rüyada söylediği sözleri unutmak... Elimde değildi. Düşünmemek elimde değildi. Evet, hepsi rüyaydı ama... Ne bileyim, gerçekmiş gibi hissettirmişti. Sanki Emir gerçekten benden ayrılıyormuş gibi. Sanki, dünyam parçalanıyormuş gibi.

Ama bunu yapamazdım. Yatağıma gömülemezdim. Uykuyla gerçeklerden kaçamazdım. Bende sonunda kalkmak ve günle savaşmak zorundaydım.

Telefonuma uzanıp alarmımı kapattım. Birkaç saniye yatağımda yatıp tavanı izledikten sonra gözlerimi kocaman açarak beni ele geçirmeye çalışan uykuyu def ettim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra odama döndüm ve dolabımın bir kenarına iliştirilmiş okul kıyafetlerimi çıkardım ve giyindim.

Kulaklığımı kapıp evden çıkmamla yatağıma dönme isteğim bin kat arttı. Ocak ayının getirdiği soğukla birden sersemlemiştim. Zaman çok hızlı ilerlemişti ve ben kendimi geride kalmış gibi hissediyordum. Bilmiyordum. Sadece... Görkem'in ölümünden sonra her şey çok daha farklı gibiydi benim için.

Montuma sıkıca sarıldım. Mor atkımı iyice boynuma sarmaladım. Hafif topuklu siyah botlarımla kaldırıma çıktım. Gökyüzüne baktım. Hava henüz tamamen açmamıştı bile. Güneş ortalıkta görülmüyordu. Rüzgarın suratıma çarpmasıyla karın yakında olduğunu anladım. Havaya üfledim ve çıkan bulutu izledim.

Derken yolun karşısından gelen Katherine'i gördüm. Yolu kontrol ettikten sonra yanıma yürüdü. Siyah montunu ve sarı botlarını giymişti, kulaklığı, kafasındaki bere yüzünden görülmüyordu. Fakat kablolarını görebiliyordum. Soğuk hava eşliğinde Cem Adrian dinlerken birlikte okula yürüdük.

Tuğçe

Tavanı izledim. Ne kadar oldu bilmiyordum. En az 10 dakikadır böyle olmalıydım. Planımda erkenden uyanmak ve güzel bir kahvaltı yapmak vardı ama soğuk havanın getirdiği yorgan aşkıyla yatağımı terk etmek istemiyordum.

Telefonuma uzandım. Saate baktım. Artık kalkmalı ve okula hazırlanmalıydım. Yorganımı üstümden attığım an lavaboya koştum. Elimi yüzümü yıkadığım an aynı hızla odama döndüm ve okul kıyafetlerime uzandım. Hızla kıyafetlerimi giydiğimde etrafımı saran sıcaklıkla memnun bir surat ifadesi takındım. Saate baktım. Zamanım vardı. Çantamı hazırladım. Montumu ve kahverengi botlarımı giydim. Dışarı, servisimi beklemeye çıktığımda aklımda Kerem vardı.

Of be. Geçen sene zaten okulda iki sarışın vardı. Birine -Sarp- bir şey söyleyemeden okuldan ayrılmıştı. Diğeri de zaten Berk'ti. Berk... Kafamı iki yana salladım. O ve onun bize yaptıklarını düşünmek istemiyordum. Aklımın tekrar Kerem'e kaymasına izin verdim. Rüyaya kaymasına izin verdim.

Resmen hayal ettiğim her şey gerçekleşmişti. Bir erkekte istediğim her şeye iki dakika içinde sahip olmuştu... Ve sadece onları söyleyerek bana da iki dakikada sahip olmuştu. Çok kolay kanmıştım ona. Ama kanılmayacak gibi değildi ki. İstediğim her şeydi. Kanmamazlık etmem söz konusu değildi. Tamam, rüyada her şeyi mahvediyorsun, onu anladık. Peki neden gerçek hayatta önce umut verip sonra benden yine her şeyi alıyorsun?

Servis bizim evin önüne yaklaşırken suratımı buruşturdum.

Katherine

Okul kapısına yaklaştığımda kulağımda Sia'nın sesi yankılanıyordu. Yavaşça başımla dans ederken adımlarımı da şarkıya göre ayarlamıştım. Gökyüzüne baktım. Bu rengini seviyordum. Lacivert ve gri. Her yeri bulutlarla kaplıydı ama hala güzeldi. Ellerimi ceplerimde daha derine gömdüm. Hava giderek soğuyordu. Yağışlar artmıştı, derece düşüyordu, ki bu sadece tek bir şey anlamına gelirdi, kar.

MentalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin