"KÜBRAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA!"
Arkadaşlarımla oturduğum bahçedeki herkes, bu sesle sarsıldığında üniversite birinci sınıftaydım. Arkadaşlarımdan birisi kaşlarını çattı, "Kübra diye mi bağırdı o?" "Ne?" diye sordum, sesin tam olarak ne dediğini ben de anlamamıştım. Döndüm, sesin geldiği yöne.
Uzaktan biri, bütün gücünü harcayarak, hızlı bir şekilde oturduğum masaya doğru koşuyordu. O kişi, koşarak bize doğru yaklaşırken tanıdık özellikleri anında gözüme çarpmaya başladı. Uzun, ince bir vücut ve göz alan kıvırcık saçlar...
"E...E..." bilinçsiz bir şekilde sayıklarken, gözlerimi koşan çocuktan alamadan ayağa kalktım. Arkadaşlarım arkamdan seslenip, neler olduğunu sorsalar bile şu an onları duymuyordum. Ayaklarım benden habersiz harekete geçtiğinde, vücudum ona dönüktü.
Ve varmıştı işte. Benden on metre kadar uzağa gelince durdu. "Küb...ra..." dedi, nefesi kesilmişti. Ellerini dizlerine koyarak birkaç saniye nefeslenmeye çalıştı. Gözlerimin sonsuzluk gibi gelen bu birkaç saniye içerisinde birbirinden ayrılmamıştı.
"Emir..." diye fısıldadım.
Kendi adını benim ağzımdan duyunca gözlerini kapadı. Tekrar açtığında gözlerinin hafifçe yaşlandığını görebiliyordum. "Kübra." dedi doğrularak. Bedeni bana doğru hareketlendiğinde, istemsizce ona doğru ilerlemiştim.
Ne kadar olmuştu... Dört yıl mı... Onu en son dört yıl önce görmüştüm. Sonrasında neler yaşadığını öğrendiğimde de, en iyisinin bir daha hayatına girmemek olduğunu düşünmüştüm. Çok uzun bir süre geçmişti çünkü. Bensiz geçirmesi gerek uzun bir süre...
O kadar yakındık ki, kalbim patlayacak gibiydi. O kadar yıl sonra onu kendi gözlerimle görmek, saçlarına dokunabilmek, kokusunu almak... Bütün bunları yıllarca hayal etmiştim. Oysa şimdi gerçek olmak üzereydi.
Gözlerimden yaşlar boşanırken kendini onun kolları arasına attım. Uzun kollarıyla vücudumu sımsıkı sararken "Kübra, " diye derin bir nefes verdi. Bir eliyle saçlarımı kavrayarak başımı okşamaya, başladı. Kalbim duracak gibiydi, yüzümü ensesine gömerek, senelerdir hasret kaldığım parfümünün kokusunu içime çektim. Buradaydı gerçekten, kollarımın arasında.
Öyle ne kadar kalmıştık bilmiyordum. Sonunda kollarımı gevşettiğimde ellerini yüzüme koyarak kafamı geri çekti, yüzüme baktı. "Kübram be." dedi kırık bir gülümseme ve dolu gözlerle. Parmaklarıyla yüzümden akan yaşları sildi, "sakın, sakın ağlama." Alnımdan kocaman bir öpücük kondurdu.
"Emir..." diye ağladım istemsizce, "seni çok özledim." "Ben de seni güzelim, ben de seni."
Bir kez daha sımsıkı sarıldı bana, sonra parmaklarını parmaklarıma geçirdi, "Hadi gel." dedi, "konuşacak çok şeyimiz var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mental
FantasyFarklı olmak güzeldir değil mi? Diğer insanlardan, arkadaşlarından, ailenden... Farklı olmak. Normallerin arasından seçilmek, güçler bahşedilmiş olmak. Ama insanların bilmediği bir şey var; Farklı olmak aynı zamanda tehlikelidir de. Karanlık, bir gö...