"Hey, Emir, naber?" "İyidir, sen?" Pis pis sırıttım, eminim çok iyisindir. "İyi. Şey, Kerem'e de söyle okul çıkışında okulun önünde buluşalım tamam mı? Bilmeniz gereken bişey var." Yutkundum. Emir direkt gözlerimin içine bakıyordu. Bunu onlara söylemek hiç de kolay olmayacaktı. "Ne oldu ki?" "Bişey olmadı. Sadece Tuğçe, Kübra ve ben sizinle konuşmalıyız." "Tamam." Emir kafasını salladı. Tam arkasına dönerken, "Arda'yı da çağır," dedim. Emir sırıttı, "Tamamdır."
Onun benden uzaklaşmasını izledikten sonra masamıza, kızların yanına döndüm. Kübra okulda olan- veya hayatta olan hiçbir şeye önem veriyormuş gibi görünmüyordu. Tuğçe ise her zamanki gibiydi; gözlerini kantinin kasasında kendine su alan sarışından ayıramıyordu.
Yanlarına oturdum. İç çektim, "AÇ'yi hatırlıyo musunuz?" dedim gülümseyrek. Kübra, "Ay, evet." dedi ve gözlerini masaya dikmeye devam etti. Bugün okula gelmesinin tek sebebinin annesinin zorlaması olduğunu herkes biliyordu. "Ona ne oldu acaba?" diye sordu Tuğçe kaşlarını çatarak. "Kim bilir."
Tuğçe'nin telefonunun çalmasıyla Kübra'yla ona döndük. Tuğçe telefon ekranına baktı ve kaşlarını çattı, "Bilinmeyen numara... Alo? Efendim? Anlamadım?" Tuğçe telefonu kulağından çekti. "Az önce bilinmeyen numara okulun önüne gitmemi istedi," dedi. Gülümsedim, "Haydi o zaman. Az macera olsun." dedim. Sanki hayatımızda hiç macera yokmuş gibi. Kübra, "İyi o zaman, siz gidin. Ben sınıfa gidiyorum." dedi ve tam omuzları aşağıda sınıfa doğru yönelirken onu kolundan tuttum, "Kanka kal hadi. Belki eğlenceli olur." "Ya Kat, boşver. Sınıfa gidiyorum ben." "Tamam." dedim ve kolunu bıraktım. Görkem'i kaybedeli sadece 1 hafta olmuştu. Yaraları hala tazeydi.
Tuğçe kaşları yay halde, "Hadi gidelim." dedi. Kolunu bana doğru kavisli bir biçimde uzatmasıyla koluna girdim ve birlikte kantinden çıktık. Okulun bahçesine doğru yürümeye başladık. "Kim çıkacak acaba, çok merak ettim şu an." "Aynen," dedim.
Okulun bahçesindeki banklardan birine oturduk ve bahçede olan herkese teker teker bakmaya başladık. Tanıdığımız çok fazla kişi yoktu, tanıdıklarımız ise Tuğçe'yi arayıp böyle bir şey demezlerdi.
"KANKA," dedi Tuğçe elleriyle bana vurarak. Gözlerini takip ettim ve onunla birlikte okulun kapısına baktım. "Oha," Tuğçe ayağa fırladı ve "SARP!" diyerek az önce okul kapılarından içeri giren Sarp'a doğru koşuşturdu. Sarp kim ona bağırıyor diye etrafına bakınırken Tuğçe'yi gördü ve gülümsedi. Tuğçe'nin arkasından ağır adımlarla Sarp'a doğru yürüdüm.
" Oo bakın kim gelmiş. " dedim ve hüzünlü bir şekilde gülümsedim. Sarp güldü. "Katherine," dedi ve ağırbaşlı bir şekilde kafasını salladı. Sonra ona kocaman gözlerle bakan, gülümseyen Tuğçe'ye döndü. "Tuğçe," dedi. Gözlerinden çok daha derin bir şey okunuyordu. "Siktir et," dedi Sarp ve Tuğçe'ye döndü. Onu kollarının arasına aldı ve havaya kaldırdı. Tuğçe çığlıklar atarak, "Ay, tamam, tamam dur!" dedi gülerek. "Sevgilin varsa da umrumda değil," dedi Tuğçe'nin gözlerinin içine bakarak. "Sevgili mi? Sevgili deme..." dedi Tuğçe. Gözlerini kapattı ve bir elini kalbine koyup diğerini Sarp'a doğru 'dur' işareti yaptı. Sarp gülümsedi.
Gülümsemesi söndü, boğazını temizledi, "Daha erken gelmek istemiştim... Cenaze için." İkimizde kafamızı salladık, "Ama sınav haftasıydı. Annem ve babama da laf geçirilmiyor. O yüzden." "Anladım," dedi Tuğçe. "Ee, şimdi ne yapacaksın?" "Eski arkadaşları bulacağım. Berk mesela." Tuğçe'yle aynı anda nefesimizi tuttuk.
Berk... Berk'i en son cenazede görmüştük. Hiç yanımıza gelmemişti. Sadece bir köşeye çekilmiş öylece durmuştu. Sarp'ın, "Nerede olduğunu biliyor musunuz?" demesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. "Hayır." dedim. "Okula gelmiyor." "Anladım. Görkem'in ailesini görmeye gidecektim zaten, ona da uğrarım." dedi. Tuğçe, "Ne kadar kalacaksın burda?" diye sordu. Sarp "1-2 gün. En fazla bir hafta, tabi kendime oyalanacak bir şey bulabilirsem." Tuğçe'yi baştan aşağı süzdü. Zilin çalmasıyla birlikte Tuğçe'nin yüzündeki vay vay vay ifadesi silindi. "Biz derse giricez." "Ben de kantinde otururum, sorun yok." dedi Sarp. Gülümsedi. Biz sınıfa çıkarken onun da kantine yönelmesini izledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mental
FantasyFarklı olmak güzeldir değil mi? Diğer insanlardan, arkadaşlarından, ailenden... Farklı olmak. Normallerin arasından seçilmek, güçler bahşedilmiş olmak. Ama insanların bilmediği bir şey var; Farklı olmak aynı zamanda tehlikelidir de. Karanlık, bir gö...