10

556 23 1
                                    

Herkes şaşkındı. Herkes yıkılmıştı. Herkes hüzünlüydü. Biri ise kayıptı. Katherine... Kaybolmuştu. Ayça'ya olanlardan sonra birden ortadan kaybolmuştu. Arkadaşlarının aramalarına, babasının endişelerine kulak vermemişti.

Tuğçe telefonunu eline aldı. Bir kez daha Katherine'i aramaya karar verdi. Rehberden adını buldu ve ara'ya tıkladı. Bir yandan da göz yaşlarını siliyordu. O demişti Kat'e. O söylemişti Ayça'yı içeride bırakmasını. Katherine sadece onun dediğini yapmıştı. Suç Kat'de değildi hayır, Tuğçe'deydi. Tuğçe bu düşüncelerin altında ezilirken aklına ölsün, gebersin inşallah demesi geldi. Bunu kastetmemişti. Tabi ki kızın ölmesini istememişti. Ama olan buydu. Ve suç onundu. Katherine'in telefonu bir kez daha açmamasıyla yatağında doğruldu. Gözüne Kerem'in kendi bulduğu numarası takıldı. Arayıp aramama konusunda kararsızdı. Arasaydı bile ne diyecekti ki? Kerem arkadaş olmak istemediğini gayet açık bir şekilde dile getirmişti. Daha yapacak bir şey yoktu. Kübra'yı aradı. "Kübra? Kanka neredesin?" sesi her zamanki gibiydi, ağladığına dair bir işaret yoktu. "Evdeyim kanka." "Gece'ye gidelim mi?" "Olur. Yarım saat sonra orda buluşuruz o zaman." "Tamam." dedi Tuğçe ve dolabından içinde rahat olabileceği birkaç kıyafet çekip çıkardı, giyinmeye koyuldu.

Kübra önünde masaya saçılmış kitapları kapattı. Masadaki silgi tozlarını temizledi ve masadan kalktı. Bir gün için yeteri kadar biyoloji çalışmıştı. Dolabına yürüdü. Giymeye kıyafet ararken aklına Katherine'le okulun ilk günündeki atışmaları geldi. Gülümsedi, sonra Katherine'in artık olmadığını hatırladı.

Katherine gideli 2 hafta olmuştu. Bu yeteri kadar uzun bir zamandı. İki haftadır her gün düzenli olarak onu arıyorlardı ama o hiç cevap vermiyordu. Onu tanıyan herkese sormuşlardı. Olabileceği her yeri araştırmışlardı. Ama Kat bildikleri hiçbir yerde yoktu.

Aklına lunaparktan çıkmak üzere arkadaşlarıyla buluşmaya giderken gördüğü manzara geldi. Korku treninin etrafı polis şeritleriyle kaplanmıştı. Yaklaşık 10 tane polis insanları uzak tutmaya çalışıyorlardı. Emir'le birlikte koşuşlarını hatırladı. Sonra Kerem'in bakışlarını. Kerem'in ambulansa bakışlarını hatırladı.

Dalmıştı. Gözlerini dolaptan çekti. Aynaya döndü. Üzerindekilerle dışarı çıkabilirdi. Üzerine bir hırka aldı ve Gece'ye gitmek üzere yola koyuldu. Kerem aklından çıkmıyordu şimdi. Ambulansa bakışları. Bağırmaları... Gözyaşları gitmiyordu gözünün önünden.

Kübra Gece'ye girdiğinde Tuğçe çoktan onu orada bekliyordu. Her zaman oturdukları masaya oturmuştu. Kübra fark etti. Sadece ikisi kalmıştı. Tuğçe'nin yanına oturdu, elini Tuğçe'nin omzuna koyduğunda Tuğçe'nin gözleri yaşarmıştı bile. "İyi misin?" diye sordu Kübra. Birkaç damla gözyaşı Tuğçe'nin suratını ıslattı. "Sence?" dedi ve eline kadar çektiği eşofman üstünün koluyla gözyaşlarını sildi. Yüzü kıpkırmızıydı.

Olay olduktan sonra 1 hafta boyunca kırmızı gözlerle okula gitmişti. Kübra hariç kimseyle konuşmamış, kimsenin suratına bakmamıştı. İnsanlar sorduğunda "bişey yok" deyip onları geçiştirmişti. Eve gittiğinde odasına kapanmış, sadece ve sadece müzik dinlemişti. Okulun ilk ayı için çok fazla şey yaşanmıştı.

"Kanka artık ağlama. Senin suçun değildi biliyosun." "Nası değildi Kübra? Ben dedim ya- resmen ben dedim Kat'e kızı içeride bırak diye." Tuğçe masaya bakmayı sürdürdü. "Tamam, sen demiş olabilirsin ama kız senin dediklerin yüzünden kendi bileklerini kesmedi. İçeride ne olduğunu hala bilmiyolar. Bilseler bile önemli değil. Çünkü bu olayın seninle hiç bi alakası yok." Nasıl yoktu? Nasıl olamazdı? Ya Ayça hiç o tünelin içinde kalmamış olsaydı? Ya Tuğçe Kat'e hiç içeride kalsın dememiş olsaydı? Belki de o zaman kız hala yaşıyor olurdu. Tuğçe nefes alıp kafasını kaldırdı. "Tamam ya boşver. Hadi yemek yiyelim."

MentalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin