Dün ki gibi hazırlanmış. İstasyon da bekliyordu Hongjoong. Beyaz şortu ve siyah, mavi çizgili gömleğiyle yine şaşırtmadan beyaz bacaklarını atmıştı ortaya.
Gelen tanıdık sesle arkasına döndü. "Hyung! Günaydın" Jongho'ydu tabiki. Hafifi bir tebessümle cevap verdi Hongjoong "Sana da günaydın Jongho"
Jongho elinde tuttuğu iki kahveden birini Hongjoong'a uzamıştı. "Al. Senin için aldım. Nasıl seversin bilemedim bu yüzden şekerini çok koydurtmadım. Afiyet olsun."
Hongjoong'un bu güler yüzlü çocuğa kanı ısınmıştı "Teşekkürler. Kahvaltı yapmadan çıkmıştım afiyetle içeceğim" gelen metroya binip kahvelerini içmeye başlamışlardı.
Kahve fikri iyi oldu. Hwa'ya kahve alabilirim. Bu bahaneyle birbirimizi görmüş oluruz. Tam düşünürken durdurdu kendini ve Jongho'ya döndü.
"Kahvenin karşılığında sana bir şeyler ısmarlayabilirim bu akşam. Uygun mu senin için?"
"Hyung bunun karşılığını vermene gerek yok ama beraber vakit geçirip birbirimizi daha yakından tanıyabiliriz. Yaniii olur gelirim."
"Bir arkadaşıma sözüm var o da gelse sorun olmaz değil mi? Onunla bir barda buluşacağım. İçmekle bir sıkıntın varsa söyle eğer öyleyse bugün onu ekerim ve beraber yemek yeriz."
"Hayır hyung. İçmeyi severim ve arkadaşın da sorun olmaz tabii ki. Yeni insanlar tanımayı seviyorum."
"O zaman bana numaranı ver sana konumu atarım buluşuruz" Hongjoong'un bu teklifine karşı Jongho telefon numarasını vermişti.
Metronun durmasıyla inip, yollarını ayırmışlardı. Kolundaki saate baktı Joong daha yarım saati vardı. Düşündüğü gibi kahve alacaktı.
Yolun karşısındaki Starbucks'a girdi...
***
Elinde iki kahveyle Hwa'nın ofisine çıkıyordu ki kapıda ki Minho'su fark etti. "Oo Joong. Bu da ne? Bana mı?"
"Hwa'ya da çok istiyorsan al birini sende. Ama şekersiz." Hongjoong somurtarak cevaplamıştı. "Biliyorum ona olduğunu. Seninle eğlenmek hoşuma gidiyor ve şekersiz de içmem. Şuan da meşgul değil kendin tıklat kapıyı ve gir."
Hongjoong gerginlikle kapıya yaklaştı ve üç defa tıklattı. "Gir" içeriden gelen soğuk sesle kapıyı açıp içeriye girdi. Heyecandan kalbi yerinden çıkacak gibiydi.
Elindeki telefonla uğraşırken yüzünü Hongjoong'a çevirdi Seonghwa. "Evet Hongjoong. Ne oldu?" İsmimi unutmadı mı yani?
"Şey gelirken kendime kahve aldım ve size de almak cazip geldi. Şekerli sevmiyorsunuz diye şekersiz aldım." Seonghwa hala soğuk yüzüyle ona bakıyordu.
"Daha az önce bir tane içtim ama masaya koyabilirsin birazdan içerim."
Bir teşekkür bile etmeyecek misin? Kaba.
Hongjoong kendi kendine somurturken Seonghwa oturduğu yerden kalktı ve yavaş adımlarla Hongjoong'un üzerine yürümeye başladı.O ilerledikçe Hongjoong geriye birer birer adım atıyordu. Sırtı duvara çarptığında gidecek bir yer kalmadığını anlayıp hareketsiz kalmıştı. Seonghwa elleriyle kalçasını sıkmaya başlayınca şok içinde kalmıştı Hongjoong.
"Sana şort giymeyi uygun bulmadığımı söylemiştim değil mi? O bacaklarınla insanları yoldan çıkarmak istediğinin farkındayım. Bu hoş değil. Böyle küçük konularla uğraşmayı sevmiyorum bir daha olursa ne sen durdurubilirsin beni ne de bir başkası. ANLADIN MI?"
Ellerini Hongjoong'un kalçasından çekip masasına yürürken tekrar konuştu." CEVAP VER! " Seonghwa'nın bu sesi zevkten değil sinirdendi. Anlam veremeyen bakışlarla cevap verdi Hongjoong." E-evet"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOU MAKE ME//SEONGJOONG
Teen Fiction[TAMAMLANDI] Hongjoong çizgi roman okumaya bayılan bir gençti ve ünlü çizgi roman yazarı Seonghwa'ya aşık oldu. Peki ama işler istediği gibi gidecek miydi?