Sonunda üçgün çoktan geçmiş ve Hongjoong'un iş görüşmesine gideceği gün gelmişti. O kadar heyecanlıydı ki uzun süre sonra ilk defa arkadaşı onu uyandırmadan kendi uyanmıştı vaktinde.
Aynanın karşısına geçti ve kendine teselli vermeye başladı "Hadi Joong yapabilirsin! Heyecanlanma ve kendini ifade ettt!! FIGHTIIIIINNNNGG!!" bağırarak konuşuyordu,telefonun çaldığını bile duymamıştı.
Tam o sıra da masadaki telefonu gözüne çarptı. Tabikide Han arıyordu. Vakit kaybetmeden açtı "HAN!" Han gelen bağırışla irkilmişti "Neden bağırıyorsun sağır oldum? Neyse hazır mısın? Ve yalnız gitmek istediğine emin misin?"
Hongjoong iç çekti ve yanıtladı "Hazır sayılırım ve evet yalnız gitmek daha iyi sanırım çünkü bu bir iş görüşmesi ve beraber gitmemiz uygun olmayabilir" Han onaylar şekilde mırıltılar çıkardı "Pekii. O zaman heyecan yapma! Bastıııırrr Kim Hongjoong!" ikiside gülmüştü.
"Tamam kapat da üstümü giyineyim bitince ararım yine" Han'da az önceki heyecanıyla yanıtladı "Tamamm görüşürüz" telefonu kapattı ve giyisi dolabının kapağını açtı. İşini biliyordu.
Siyah seviyordu Hwa. Bu yüzden siyah giyinecekti. Siyah ve ejderha baskıları olan bir gömlek ve siyah bir şort giymişti. Aynı şekilde siyah bir kol çantası, siyah kemer görünümlü bir shoker ve gümüş göğsüne kadar inen kolyesiyle bugünde tamamdı. Şortu yüzünden bembeyaz süt gibi bacakları çok fark ediliyordu.
Son bir kez aynaya baktı ve saçlarını iki yandan kulağının arkasına attı. Duvardaki saat gözüne çarpmıştı 11:41'i gösteriyordu. Görüşme saatine daha yaklaşık iki saat vardı.
Çok erken hazırlanmış olmalıydı. Bu yüzden yürüyerek gidebilirdi hem stres atardı hemde yürüyüş yapmış olurdu. Ayakkabılarını giydi ve sonrasında kapıyı kilitledi.
Yol boyu uzanan kaldırımda yürümeye başladı. Bir yandan da müzik dinliyordu Umarım güzel geçer. Diye düşündü içinden ve yürümeye devam etti.
***
Sonun da önünde durduğu büyük ve neredeyse pencerelerle kaplı binadan içeri girmeye karar verdi. Heyecanını hala atmış değildi. Sanki giderek daha çok artıyordu.
Kalbinin hızını durduramıyordu. Ama girmek zorundaydı az vakti kalmıştı görüşmeye. Titreyen ayağını binadan içeri atmıştı sonunda. Yan yana duran iki asansör kapısına yürüdü ve bulunduğu kattakine bindi.
Biliyordu çıkacağı katı. Sevdiği adamın ofisini bilmeyecek değildi herhalde. Sonunda büyük ve beyaz kapılı ofis odasına varmıştı ki kapıda duran Minho'yu gördü. Minho aynı zamanda Hwa'nın kişisel asitanıydı ve onunla çalışıyordu uzun bir süredir.
Bu yüzden Hongjoong'a kolayca yardımcı olabilmişti. Minho'da onu fark etmiş olacak ki ona dönük konuşmaya başladı "Geldin demek ha? Heyecanlı mısın? Öyle olmalısın. Bekle birazdan seni içeri alacağım" Hongjoong turuncu kafalı çocuğa onaylar şekilde kafasını salladı.
Minho'yu tanıdığından beri saçları hep turuncuydu ama bu ona çok yakışıyor diye düşünürdü hep. O sırada Minho odaya girmişti ve şimdide Hongjoong'un yanına geliyordu. "Bay Kim Bay Park sizi bekliyor" dedi ve kapıyı ona açıp eliyle geçmesi için işaret etmişti.
Saygın konuşmasına şaşırmıştı Hongjoong. İş yüzünden öyle hitap etmiş olmalıydı Bay Kim... Bu farklı hissettirdi.. Hafifçe tebessüm etmiş ve kapıdan içeri girmişti.
Gördükleri karşısında eli ayağı karışmıştı ama belli ettirmiyordu. Yani ettirmediğini düşünüyordu. Seonghwa. Hongjoong ilk defa onu canlı canlı görüyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOU MAKE ME//SEONGJOONG
أدب المراهقين[TAMAMLANDI] Hongjoong çizgi roman okumaya bayılan bir gençti ve ünlü çizgi roman yazarı Seonghwa'ya aşık oldu. Peki ama işler istediği gibi gidecek miydi?