Eve geldiklerinde Seonghwa duş alıp uyumuştu. Hongjoong da yemek için mutfakta uğraşıyordu. Üzerinde ise geçen sefer ki gibi sadece geniş ve kalçasından biraz aşağı inen bir sweattshirt vardı. Birden beline sarılan kollarla duraksayıp elindeki bıçağı tezgaha bıraktı. "İyi uyudun mu?"
Seonghwa çenesini Hongjoong'un omzuna yerleştirdi ve konuşmaya başladı. "Evet miniğim. Tüm yorgunluğumu aldı. Saat kaç?"
"19:45" Seonghwa kollarını Hongjoong'un vücudundan çekti şokla. "Tanrım. Kaç saattir uyuyorum ben?" Hongjoong kıkırdadı ve su dolu sürahiden bir bardağa su doldurup Seonghwa'ya uzattı.
"Ben uyandığım da çok susuz olurum." Hongjoong'un konuşmasıyla Seonghwa sevimlice gülümsedi ve Hongjoong'un uzattığı bardağı alıp suyu tek dikişte bitirdi. "Masaya otur. Salatayı alıp geliyorum." Hongjoong düzenlemiş olduğu mutfak masasını işaret ettikten sonra Seonghwa bir sandalyeyi çekip oturdu.
Ardından Hongjoong da söylediği gibi tezgahtan derin salata tabağını alıp oturdu. Seonghwa çoktan yemeye başlamıştı bile."Yemek yapmakta gerçekten iyisin." Hongjoong ona gülümsedi ve o da yemeye başladı.
Yemek sırasında normal ve gündelik konular konuştular. Bitirdiklerinde ise Hongjoong bulaşıkları makineye yerleştirirken Seonghwa da koltukta uzanmış ve telefonuyla uğraşıyordu.
Hongjoong mutfakta işini bitirdikten sonra salona, Seonghwa'nın yanına gitti ve tekli koltuğa yayılarak oturdu. "Hwa." Seonghwa bakışlarını diktiği telefon ekranından Hongjoong'a çevirdi. "Söyle miniğim."
"Yunho ve Mingi'yi neden bir gün buraya yemeğe davet etmiyoruz?" Seonghwa onun böyle ilgili olmasına gülümsemişti. "Olur miniğim. Bu hafta olmaz ama haftaya olur. Çünkü bura da değildim iki haftadır ve yokluğumda bir çok yapılacak iş birikmiş. Olmadığım için Minho tüm toplantılarımı bir haftaya sığdırmış. Birde kontrol edilmesi gereken çizim ve senaryolar var."
"Hımm. O zamaaaan haftaya Çarşambaya ne dersin?" "Olur güzelim."
"Uykum çok var. Uyuyalım." Hongjoong esneyerek ve gözlerini ovuşturarak konuştuğunda Seonghwa uzandığı koltuktan kalktı ve Hongjoong'a yaklaşıp kucağına aldı. "Her defasında beni taşımana gerek yok Seonghwa'm"
Seonghwa adım atacakken duyduğuyla duraksadı kucağındaki minik bedenle. "Hı? Ne dedin?" "Uyuyalım Seonghwa'mmm" bu defa daha çok bastırarak söyleyince Seonghwa kucağındaki bedenin yüzüne eğilip çilek kokan dudaklarına minik bir öpücük bıraktı.
"Uyuyalım Hongjoong'um" "Hey benim laflarımı bana kullanma." Seonghwa kıkırdadı ve konuştu. "Ne yapacaksın? Patilerinle tırmalayacak mısın beni?"
"Gerekirse evet. Uzun da zaten tırnaklarım." Seonghwa tekrardan küçük bir kahkaha attı ve yatak odasına yönelip Hongjoong'u yatağa uzatıp üzerini örttü. Sonra kendide yanına yerleşti ve ona arkadan sarılıp saçlarının kokusunu içine çekti. "İyi geceler meleğim. " Hongjoong'un yanağına uzandı ve dudaklarını sertçe bastırıp öptü.
"İyi geceler sevgilim."
***
Sabah olmasıyla ikiside erkenden kalkmış ve hazırlanmışlardı. "Kahvaltı yapmayacak mıyız? Hemen bir şeyler hazırlayabilirim istiyorsan." Hongjoong'un konuşmasıyla Seonghwa başını hayır anlamında iki yana salladı. "Yolda hazır bir şeyler alırız. Çıkalım mı?"
"Hımhım." Ellerini birbirlerine kenetleyip evden çıktılar ve arabaya bindiler. Hongjoong normalden daha sakindi bugün ve Seonghwa bunu fark edebilecek durumdaydı. "Neyin var?" Seonghwa'nın sorusuyla Hongjoong ona döndü. "Biraz vücudum ağrıyor gibi. Olmadık bir halsizlik var üzerimde." Seonghwa dudak büzüp sevgilisinin saçlarını okşadı.
"Evdeyken söyleseydin keşke. İşe gelmezdin bugün en azından. Dinlenirdin." Hongjoong başını iki yana sallayarak konuştu. "Yok. O kadar abartılacak bir şey değil."
"Peki ama bugün yorma kendini ve daha kötü hissedersen söyle." "Söylerim" Arabada geçen son konuşma bu olmuştu. Onun dışında sessiz bir şekilde geçmişti yolculuk. Sonunda vardıklarını fark edince Seonghwa arabadan indi ve Hongjoong'a da inmesi için kapıyı açtı. Tekrardan el ele tutuşup büyük ofis binasına doğru yürümeye başladılar.
Hongjoong binaya girer girmez karşıdan gelen sesle sesin sahibine yönelmişti. "Günaydın Hyung" Jongho'ydu. "Günaydın da sen? Bura da?"
"Yeosang'ı almaya geldim Hyung. Bugün yarım gün izinli olduğunu söyledi." Hongjoong anlamış şekilde başını salladı. "Soft aşıklar sizi" Jongho onun bu kelimesiyle gülümsemesine engel olamamıştı. "Neyse tutmayayım sizi daha fazla. Görüşürüzzz." Jongho Seonghwa'ya da bir bakış atarak yanlarından uzaklaştı.
Beraber Seonghwa'nın ofis odasına çıktılar. Hongjoong bugün biraz rahatsız olduğu için Seonghwa onu gün boyu yanından ayırmayacaktı.
***
Bir kaç saat aralıksız çalışmışlardı. Seonghwa gözlerini bilgisayar ekranından kaldırıp Hongjoong'a baktığında gözlerinin daha fazla baygınlaştığını görmüştü. "Hongjoong iyi misin?"
Hongjoong baygın bakışlarını ona çevirdi. "Üşüyorum." Seonghwa duyduğuyla çalışma sandalyesinden kalktı ve Hongjoong'a yaklaşıp elini onun alnına dayayıp ateşini kontrol etti. "Tanrım. Hongjoong yanıyorsun sen. Hastaneye gitmeliyiz."
Hongjoong konuşamayacak kadar bitkindi ve kendini Seonghwa'nın kollarına bıraktı. Seonghwa onu hızlı hareketiyle kucağına aldı ve arabaya doğru yürümeye başladı.
***
Umarım sıkılmıyorsunuzdur bu son bir kaç bölümdür. Çünkü öyle hissediyorum sanki yazarken bile. Bu ara da yeni bir fic üzerinde çalışıyorum bu yüzden yb geç atıyorum :((
🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋
🤚🤚🤚
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOU MAKE ME//SEONGJOONG
Teen Fiction[TAMAMLANDI] Hongjoong çizgi roman okumaya bayılan bir gençti ve ünlü çizgi roman yazarı Seonghwa'ya aşık oldu. Peki ama işler istediği gibi gidecek miydi?