[TAMAMLANDI]
Hongjoong çizgi roman okumaya bayılan bir gençti ve ünlü çizgi roman yazarı Seonghwa'ya aşık oldu. Peki ama işler istediği gibi gidecek miydi?
Gece altı arkadaş San'ın evinde buluşmuşlardı. Hepsi salonun bir köşesinde oturmuş içkilerini yudumlarken sohbet ediyorlardı. Ta ki San konuşmaya başlayıncaya kadar hep normal konular dönmüştü aralarında. "Bay Park benden bir şey araştırmamı istedi."
Hongjoong şaşkınlık içinde yanıtladı. "Nasıl bir şey bu?"
"2010'da olan bir ortaokul yangını. Buna dair kayıtlar bulmamı istedi benden. Ve sadece on beş günüm var. O yıla ait çıkan televizyon haberlerine bakacağım."
Han duydukları karşısında şoka uğrarken Hongjoong'un tepkisini merak ederek ona bakıyordu. Hongjoong anlamayan gözlerle baktı San'a. O günü hatırlamıyordu. Bilinci kapalıydı o gün çünkü. Ama her ne kadar hatırlamasa da onu böyle hassas yapmıştı işte.
Anlamayan gözlerle bakmaya devam etti. Ne yangını ki bu. Bana dediği on beş günle bir alakası var mı acaba? O bunları düşünürkenHan konu değiştirmek açısından konuştu. "Kalkalım mı Joong? Saat geç oldu." Hongjoong gözlerini sıkıca kapatarak kafasıyla onayladı.
Beraber eşyalarını alıp çıktılar. Han'ın aklında tek bir şey vardı. Eve gittiği gibi Seonghwa'yı aramak. Ne yapmaya çalışıyor bu aptal yine? Onu Hongjoong'a hatırlatmaması için defalarca uyardım. Aklımı kaçıracağım.
Sonunda yol ayrımında ayrılıyordu ikilinin yolları. "Ayrılıyoruz burada. İyi geceler Han."
"Sana da." birbirlerine el salladılar ve uzaklaştılar.
***
Han eve ulaştığında telefonunu açtı ve Hwa'nın numarasını tuşlayıp aradı. "Ne yapmaya çalışıyorsun sen? Sana ona hatırlatma diyorum. Ama sen San'dan araştırma yapmasını istemişsin."
Seonghwa iç çekti ve konuştu. "Bak. Bu defa bana güvenmekten başka şansın yok merak etme ona zarar verecek bir şey yapmayacağım." Han kahkaha attı ve yanıtladı. "Bunu bana sen mi söylüyorsun? Hah komik şakaymış. Sana güvenmiyorum ama bir şans veriyorum eğer o senin yüzünden üzülürse pişman ederim seni Seonghwa."
Seonghwa onaylar şekilde mırıltılar çıkardı ve telefonu kapattı.
***
Bugün şirket yemeği vardı. Bu yüzden Hongjoong her zamankinden daha derli toplu giyinmişti. Bej kumaş bir pantolon, beyaz gömlek ve üstüne yine bej rengi bir süveter. Seonghwa'yla yüz yüze geleceklerdi bugün elbet bu yüzden biraz gergindi.
Beyaz spor ayakkabılarının bağcıklarını bağladı ve evin kapısını kilitledi. Hızlıca metro istasyonuna doğru yürümeye başladı. Jongho bugün ondan erken gitmişti. Bu yüzden yalnızdı. Gelen metroya atlayıp, boş bir yer bulup oturdu ve telefonuyla uğraşmaya başladı.
***
Binaya girdiğinde Yeosang'la günaydınlaştılar. "Hongjoong. Bugün fazla mı iyisin sen? Kombini güzelmiş beğendim." Hongjoong aldığı iltifatla gülümsedi.
"Seninde benden eksik kalır bir yanın yok." ikiside gülüştükten sonra Hongjoong ofisine çıktı ve bilgisayarını başlattı. Bugünün hemen bitmesini diliyordu.
Gericiydi. Nedeni de belliydi ama elinde değildi durdurmak stresini. Hızlıca telefonunu eline alıp Han'ı aradı. Saniyesinde yanıtlanan aramayla direkt konuya girdi. "Han. Biliyorsun bugün şirket yemeği olacak ve ben fazla gernim. Avuçlarım terledi re-"
"Dur sakin ol bii. Bak şimdi. Dinle beni. Germe kendini. Muhattap olmazsan onunla sorun çıkmaz. Minho da orada olacak zaten izin vermez sorun çıkmasına. Tamam mı? Sorun çıkarsa ara beni. Hem akşam olacak yemek o zamana kadar sakinleşebileceğini biliyorum ben. Git ve iyi iş çıkar. FIGHTING!!! "
Hongjoong arkadaşının tepkisine gülmüştü. Az da olsun onun stresini alan tek kişiydi çünkü." Tamammmm. Teşekkür ederim Han. Her zaman yanımda olduğun için. "
Han gülerken iç çekti ve yanıtladı." Saçmalama ya tabiki olacağım yanında. Yeri gelse Minho'yla seni koruması için kavga bile edebilirim." İkiside kahlayla gülmüşlerdi. "Neyse dersine dön sen hadi. Kolay gelsin."
"Sağol. GÖRÜŞÜRÜZ bücür." Han dalgayla gülerek telefonu kapattı.
***
Sonunda akşam olmuş ve şirket arabaları çalışanları yemek yenilecek restorana bırakmıştı. Oturdukları masa cam kenarındaydı. Cam yere kadar uzanıyordu ve genişliği tüm duvarı kaplıyordu. Camdan dışarı bakılınca ise güzel bir manzara vardı sahili ve tüm şehri izleyebiliyorlardı neredeyse.
Lüks bir yerdi. Hongjoong meraklı gözlerle etrafı süzüyordu. Seonghwa henüz gelmemişti. Masada ise normal sohbetler geçiyordu. Birden ortama giren Seonghwa'yla sessizlik oluşmuş tüm dikkatler Hwa'ya dönmüştü.
Üstünde her zamanki gibi siyah kısa kollu bir tişört ve siyah bir pantolon vardı. Tek fark kemeriydi. Kahverengi bir kemerdi. Boş sandalyeyi çekip oturdu. Şuan da tam karşılık olarak oturuyorlardı.
Yemek boyunca birbriliyle alakaları olmamıştı. Birbirlerine bakmamışlardı bile. Şimdi ise hongjoong önünde duran kekten bir çatal aldı ve tadına vararak çiğnemeye başladı. O fark etmiyordu ama Seonghwa onu izliyordu. Hatta onun bu haline hafifçe gülümsüyordu bile.
Birden Hongjoong çatalı sertçe masaya bıraktı. Seonghwa ne olduğunu yeni fark ediyordu. Havaifişekler. Patlıyorlardı. Bu Hongjoong'u korkutmuştu. Hızlıca sandalyesinde titremeye başladı ve kulaklarını kapattı her zaman yaptığı gibi. Ağlamaya başlıyordu. İstemeden. Dökülüyordu göz yaşları. Havaifişekler daha çok patladıkça daha da sıkı kapatıyordu kulaklarını.
Seonghwa yerinden kalktı ve hızlıca Hongjoong'un yanına yöneldi. Hongjoong şuan onu fark edemeyecek kadar çok korkuyordu. Seonghwa kollarının arasına aldı oturan Hongjoong'u. Elleriyle yavaşça Hongjoong'un kulaklarındaki ellerini çekti onu duyması için. "Sakin ol Hongjoong. Buradayım. Bir şey olmayacak. Korkma. Sakinleş."
Hongjoong kendini yavaşça onu saran kollara bıraktı. Titremesi kesilmişti. Masadaki herkesin dikkati onlardaydı. Hepsi şaşkınca onları izliyordu. Ama şuan ikiside takacak durumda değildi.
Hongjoong sessizce fısıldadı." Beni götür buradan." Seonghwa eğildiği yerde diklenip Hongjoong'un elini tuttu ve mekandan çıkarıp arabasına bindirdi.
***
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.