16

636 41 50
                                    

Hongjoong Seonghwa'dan önce kalkmış, kahvaltı için bir şeyler hazırlıyordu. İşi bitince Hwa'yı uyandırmaya karar verdi. Yatak odasına girdiğinde beklediği gibi tabikide uyuyordu. Yanına yaklaştı ve yanağına minik bir öpücük kondurdu.

Sonrasında kulağına fısıldadı. "Kalkmayacak mısın?" Seonghwa uykulu gözlerini araladı ve Hongjoong'a döndü. "İlk defa uykumu aldım biliyor musun? Normalde en fazla iki saat uyurum."

Hongjoong şaşkınca ona baktı. "Nasıl dayanıyordun ki? Uykunu düzene sokmalıyız. Sağlıksız böylesi." Seonghwa uykulu sesiyle mırıltılar çıkararak onayladı. "Duş al ve mutfağa gel." lafını bitirince odadan çıktı ve mutfağa yöneldi. Tanrım. Yeni uyanınca bile güzel görünüyor. Özel seçilmiş bir kul olmalı. Kendi düşüncelerine kendide gülerken Seonghwa ıslak, siyah saçlarıyla mutfağa girmişti.

"Ooo hepsini tek başına hazırladığına göre yemek konusunda fazla yeteneğin var." Hongjoong ona minik bir gülümseme sundu. "Otur da yiyelim." bir sandalye çekip oturdu ve Hongjoong da onun karşısına oturdu...

***

Kahvaltıdan sonra hazırlanıp arabaya bindiler. Garip bir sessizlik vardı ama Seonghwa konuşarak buna bir son vermişti. "Seni ofise bırakayım. Benim eve uğramam lazım kıyafetlerim için. Bu halde gelemem." gülümseyerek konuşmuştu.

"Tamam. Olur." ofisin önüne geldiklerinde Hongjoong inmeden önce Hwa'nın yanağına tüyden hafif bir öpücük bırakınca Seonghwa gülümsemesini durduramıyordu. "Dikkatli sür."

"Tamam miniğim." arabadan indi ve kapıyı yavaş bir hareketle kapattı. Hızlıca ofisine çıktı ve telefonunu çantasından çıkardı. Dün olanları Han'a anlatmalıydı. Ama bir türlü fırsat bulamamıştı. Gün boyu. Hwa'yla beraberdiler çünkü. Telefonun arama bölümüne girip"Koruyucu meleğim.." adlı kişiye bastı. Böyle kaydetmişti çünkü Han gerçekten onun için gönderilmiş koruyucu bir melek gibiydi. İki kere çaldırdıktan sonra arama yanıtlanmıştı:

Joong:Han bak şimdi sana bir şey anlatcağım ama sakince dinle tamam mı?

Han:Biliyorum. Anlatmana gerek yok bücür.

Joong:Nasıl?

Han:Seonghwa bana açıp söyledi işte. Sen onun evine gitmeden önce konuştuk telefonda. Bende karışmadım. Çünkü pişman duruyordu ve zaten sende onu seviyorsun uzun bir süredir. Ben sadece yaptığından pişman olmasını ve sana kendini affettirmesini bekliyordum.

Joong:Seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?

Han:Hehehee biliyorum tabiki. Bende seni.

Joong:Görüşürüz o zaman.

Han:Görüşürüz ve öğünlerini atlama.

***

Bir kaç saat aralıksız çalışmıştı bilgisayar başında. Şimdi ise biraz gözlerini dinlendirmek için bilgisayarı kapatmış, kahve içiyordu. Kapısı tıklatılınca oturduğu yerde diklendi ve konuştu. "Girebilirsiniz."

Kapının açılmasıyla gelenin Seonghwa olduğunu fark etti. "Neden geldin?" Seonghwa alt dudağını öne doğru sarkıttı. "Seni özledim. Olamaz mı?" Hongjoong utançla başını önüne eğdi. Yanakları kızarmıştı. "Daha yeni bir kaç saattir ayrıyız ama bende özledim seni."

Seonghwa sevimli bir şekilde gülümsedi. "Laptopını al. Benim odamda beraber çalışalım." Hongjoong'un bu teklifle gözleri büyümüştü. "Birileri görü-" Seonghwa onun ne diyeceğini bilerek lafını kesti. "Kime ne?" Hongjoong dudak büzdü ve laptopını, minik bir defter ve kalemi eline alarak yerinden kalktı. "Gidelim."

YOU MAKE ME//SEONGJOONGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin