Seonghwa ani hareketiyle yerinden kalktı ve Hongjoong'un yanına çömeldi ve kollarını ona sardı "Özür dilerim. Anlık olan bir şeydi geçen defa da uyardılar beni ama dikkat edemedim. Sakinleş şimdi tamam mı?"
Hongjoong onu saran kolları elleriyle itti. "Bana dokunma. Bir daha bana dokunma. O iğrenç ellerini bir daha değdirme bedenime." Ağlak gözleriyle çömeldiği yerden kalktı ve odadan çıktı.
Hongjoong Seonghwa'nın az önceki hareketine fazla şaşırmıştı. Onunla daha fazla sarılı kalmak isterdi ama yine aynısının olacağını biliyordu. Kullanırdı onu yine. Güvenemezdi ikinci bir defa daha.
Hızla ofisine çıktı ve kapıyı kapattı...
***
Tüm gün çizimle uğraşmıştı. Yorucuydu ama kafasını dağıtmasına yardımcı olmuştu. Ay ışığıyla kaldırımda yürürken müzik dinliyordu bir yandan...
***
Seonghwa hala şaşkındı. Ama Hongjoong'un tepkisine değil, onun hayatını kurtardığı çocuk olduğuna. İnanmak istemiyordu. Nasıl tanımamıştı ki başta? İsmi bile tanıdık gelmişti ilk tanıştıkları gün.
Gece ışıkları ofis odasını aydınlatırken aklına o gün yangında olan Han geldi ve hızlıca yanında oturan arkadaşına döndü. "Minho! Bana Han'ın numarasını versene."
Minho şaşkınlıkla bakarken yanıtladı. "Niye?"
"Hongjoong'u tanıyorum sadece bir şeylere emin olmam lazım. Anlatacağım sana merak etme. Ama şimdi bana numarasını ver."
Minho hızlıca arkadaşının uzattığı telefona numarayı girdi. Ardından Seonghwa vakit kaybetmeden aradı:
Hwa:Merhaba. Ben Seonghwa. Son görüşmemiz pek iyi değildi ama yinede konuşmamız lazım.
Han:Ne istiyorsun?
Hwa:Şu patlama olayı. Beni hatırlıyor musun?
Han:Tabikide hatırlıyorum. Ama Hongjoong'a bu olayı hatırlatma. O zamandan beri ataklar geçirip duruyor. Hassas. Çok fazla. Anlamışsındır sanırım. Bağırmayı bile kaldıramıyor. Ve o olayı da hatırlamıyor bildiğim kadarıyla. Onun için fazla ağırdı. Hatırlatmazsan sevinirim.
Hwa:Anladım. Merak etme konusunu açmam. Sağol. İyi geceler.
Han:Sana da.
Telefon kapandıktan sonra Minho'ya döndü. "Biliyordun sende değil mi bunu?"
"Evet tabikide." telefon hoperlörde olduğu için tüm konuşulanları duymuştu Minho. Ki biliyordu zaten. Sevgilisinin uzun tembihlerinden sonra bahsetmemişti bundan arkadaşına daha önce. "Ahh hala şoktayım. O akşam yaptığımdan sonra... Tanrım bunu sen bilmiyordun."
Minho şaşkınlıkla sordu "Ne oldu? Anlat." Seonghwa iç çekerek konuştu. "Ben o gece. Beraber içtiğimiz gece... Onu kullandım binevi. Yararlandım ondan. Sonra işim bitti seninle diğerleri gibi dedim. Kırılmış olmalı."
Minho gözlerini şaşkınlıkla açarak "Şerefsiz adamın tekisin. Han boşuna durdurmaya çalışmadı o gece seni onu götürme diye. Aah kafayı yiyeceğim. Tanrım Seonghwa... O bu kadar hassasken neden yaptın bunu. Ki daha senin bilmediğin bir şey daha var. Ama söylersem Han beni keser. Susuyorum. Kendin öğren."
"Bilmiyordum bende hassas olduğunu."
"Aptalsın Park Seonghwa. Aptal. Seni uyarmıştım ona ilk bağırdığında."
Seonghwa yüzünü iki elinin arasına aldı ve ofladı. "Bilmediğim şey ne?"
"Söylemek gibi bir şey yapmayacağım bay Hwa çok zekiyseniz öğrenirsiniz o üstün zekanızla. Gidiyorum şimdi. Kendin git eve."
Kapayı sertçe kapatıp gitmişti. Seonghwa hiçbir zaman pişman hissetmemişti yaptığı hiçbir şeyden. Ama bu defa... Biraz boşluğa düşmüş gibiydi. Yaptığı akıl alır bir şey değildi. Kendisi de biliyordu. Ama o çocuğu yıllarca aramıştı. Yangında yüzü belli olmuyordu ama onu kucağına aldığı an hissetmişti içinde olan huzuru.
Şimdi ise tam onu bulduktan sonra yaptığı şey.... Zoruna gitmişti. Aptalsın Seonghwa tam bir aptalsın... Kendini suçlamaktan başka hiçbir şey gelmiyordu elinden.
***
Telefonun titreşimiyle uykulu gözlerini araladı Hongjoong. Han'ın sesiyle irkilmişti. "Uyuya kaldın yine değil mi? Kalk giyin hadi." gelen uyarıyla telefonunu kapattı ve hazırlanmaya başladı. Siyah geniş ve kısa kollu bir tişört, geniş kot bir pantolon ve beyaz spor ayakkabılarıyla bugün de hazırdıııı.
Yaklaşık on beş dakika sonra varmıştı ofisine. Masasının başına oturup başladı çalışmaya...
***
Jongho söz verdiği gibi son dersi ekmişti ve şimdi büyük binadan içeri giriyordu. Kapıdaki danışmana yöneldi. Tanrım çok güzel aaaaah. Dibi düşmüş olmalıydı. Peri havası veren bu adam her gelenin dikkatini çekiyordu. Başta Hongjoong şimdi ise Jongho.
Jongho konuşarak dikkatini kendine çekti karşısındakinin. "İyi günler ben Choi Jongho." el sıkışmak için bir elini uzatırken karşılık almıştı ve tokalaşmışlardı. "Memnun oldum bende Kang Yeosang."
"Çok güzelsin." Yeosang aldığı iltifat ile utanarak kendi elini onunkinden çekmişti. "Neden gelmiştiniz Bay Choi? Bay Parkla görüşmeniz görünmüyor."
"Kim Hongjoong. Ofisi nerede?"
"Size eşlik edeyim. San şuraya bak ben gelene kadar." koridordan büyük gamzeleri ve güzel gülüşü olan bir adam gelmişti. "Tamam Yeo. Çabuk gel ama çıkacağım birazdan Woo bekliyor."
"Gelirimm." Jongho ve Yeosang San'ın yanından ayrılarak asansöre bindiler. Yeosang Jongho'yu Hongjoong'un ofisine getirdikten sonra artık dönmesi gerekiyordu. "Bay Kang! Tekrar görüşelim." Jongho büyük gülümsemesini sunarken Yeosang'da hafifçe tebessüm etmişti. "Görüşelim bay Choi"
***
Hongjoong'un giydikleri :)))
San'la bölüm sonuuu🤚🤚🤚
🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋🍋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOU MAKE ME//SEONGJOONG
Teen Fiction[TAMAMLANDI] Hongjoong çizgi roman okumaya bayılan bir gençti ve ünlü çizgi roman yazarı Seonghwa'ya aşık oldu. Peki ama işler istediği gibi gidecek miydi?