Aslında bu Burak kişisinin ne mal olduğunu henüz tam olarak anlayamamıştım ama öğle tatilinin bittiğini ilan eden zil sesiyle Zeyno koluma girdi. Ne de olsa aynı sınıftaydık. Bana hala az önce olanlarla ilgili saydırıyordu ve Alp'le direkt sataşmamamı tembihliyordu. çok da umrumda gibi! Omuz silkip yürümeye devam ettim.
Dönem yeni başlamıştı ve belalı matematik hocası henüz sınıfa girmemişti. Arka sırada cam kenarındaki sıramıza birbirimizi iterek oturduk. Cenk ise yan tarafımıza geçmiş Baran'a akşamki planla ilgili bir şeyler anlatıyordu.
Az sonra hoca sınıfa girdiğinde sınıftaki uğultu bıçak gibi kesildi. Adam elm sokağında yaşayan katillere benziyordu. Daha okulun havasına alışmadan hızla geçiş yapmıştı konuya. İşte tam o anda sınıfın kapısı açıldı.
Burak omzunda çantası, saçlarını düzelterek hocaya dikmişti gözlerini. Önder hocanın ona yönelttiği ok gibi bakışları hiç umurunda değilmiş gibi tek eli cebinde içeri girdi.
"Günaydın hocam" dedi pişkince. Adam bu saçmalık karşısında öyle afallamıştı ki, kolundaki saate baktı şaşkınlığından.
"Ne günaydını oğlum, sen kimsin?"
"Hocam ben yeni öğrenci, siz Burak da diyebilirsiniz" hocanın masasındaki isim listesini kafasıyla işaret etti.
"Adım orada kayıtlıdır tahminim"
Ya sabır çekerek geçmesini söyledi Önder hoca. Burak ise birkaç saniye yerinde dikilip gözlerini tüm sınıfın üzerinde gezdirdi. Sonra da tam önümüzdeki sıradaki Aylin'in yanına doğru yürümeye başladı. Zeyno gözlerini devirirken, profilinden sırıttığını görebiliyordum Aylin'in. Bu çocuk daha okula geldiği ilk anda tüm kızları manyakça etkilemişti ya, ben hala buna anlam veremeden onu izliyordum. Sıranın tam önüne geldiğinde tekrar göz göze geldik. Yüzündeki anlamsız ifadeden bir şey çıkaramamıştım ama yine kalbimde o tuhaf hareketlenme oldu. Hayır aslında babamlarda tansiyon veya bildiğim kadarıyla bir kalp rahatsızlığı yoktu da, bu çocuğu her gördüğümde böyle gerilmemin nedeni neydi?
O piç Alp bile beni bu kadar germiyordu. Çantasını sıranın yanına yere bırakıp sessizce oturdu Burak. Bense ders sonuna kadar ara ara ensesini izleyerek onu çözmeye çalıştım sanırım.
"Evet gençler, tatilde yalnızca yan gelip kimler yatmamış görelim. Cenk, tahtaya gel" hocanın sesiyle sınıfa döndüm. Cenk siktir çekerek ayağa kalkmış, tahtaya çıkmış, problemi çözememeye başlamıştı bile.
"Bu çocuk ders almıyor muydu?" diye fısıldadı Zeyno. Evet Cenk gerçekten geçen seneden beri matematik dersi alıyordu ama kendi yorumuyla herkesin zekası başka işliyordu.
"Hı öyle" dedim sessizce. Onaylamazca başını iki yana salladı Zeyno. Onun soruyu çözmek için hemen öne atılacağını bildiğimden tam sakın ha diye uyaracaktım ki, ön sıradan gelen sesle dikkatimi tekrar iki dakikadır ayırdığım Burak'a verdim.
"Hocam bu konular geçen senenin konuları değil mi?"
Hay amına koduğumun ukalası. Az sonra çıkma ihtimali olan kavganın önüne geçmem fiziksel olarak imkansızdı. Ben de o yüzden yalvaran gözlerle hocaya baktım.
"Oğlum, sen bu okula daha yeni gelmedin mi?"
"Hocam bu okula yeni geldim. Ama başka bir okuldan geldim ya hani." dedi ukalaca. Hassiktiriniz ki Cenk'in yüzü kıpkırmızı olmuştu bile.
"O kadar iyi biliyorsan gel de kendin çöz - " sanıyorum burada bir küfürü sansürlemişti zorlanarak. Ağız hareketinden amına koduğumun çocuğunu okumuştum ama ben. Burak omuz silkerek kalktı ayağa. Sakince tahtaya doğru ilerleyip çözmeye başladı denklemi. Ben yine ağzım açık bir şekilde onun karaladıklarını izlerken, Zeyno elini çenemin altına dayayıp ağzımı kapatmamı söyledi.
"Aferin oğlum geç yerine"
Yani son dönemdik zaten, bu piç neyi ispat etmeye çalışıyordu ki. Yine bize doğru yürürken göz göze geldik. Hayır bu çocukla neden durmadan göz göze geliyordum bilmiyorum.
"İzleme lan şu adamı" diye dirseğiyle buluştuğumda Zeyno'nun gözlerimi önümdeki deftere çevirdim. Belki de çocuk bana bakmıyordu da, ben mi mal gibi onu izliyordum.
Bir süre sonra yerine geçen Cenk arka çarprazdan Burak'a seslenmeye çalışırken ben kafamı iyice deftere gömdüm. Ders bitiş saatinden önce ne taraftan daha kolay kapıya ulaşırdım onu hesap etmeye çalışıyordum küçük beynimin içinde. Akşama zaten bu mallarla beraberdik ve bunu revire uğramadan yapmak istiyordum. Zeyno fısıltı halinde Cenk'e önüne dönmesi için ikna etmeye çalışırken Burak bir anda bana döndü. Ben de hissetmiş gibi ona dikmiştim bile gözlerimi. Kalbim yine göğüs kafesimi zorlarken bakışlarının altında, burak sesizce bana doğru eğildi. Vücudum da benden komut beklemeden öne doğru eğilmişti biraz. Salak Can dedim içimden. Salak Can. Az cool davransana oğlum.
"Kitabın var mı?" ki ben kafamdan neler geçiriyordum, yani tam olarak beynim donmuş da olabilir o anda. Bön bön baktım çocuğun suratına.
"Var" dedim hala sıranın üzerine eğilmiş bedenimi dikleştirmeye dahi çalışmadan. Dudağının tek kenarı hafifçe yukarı kıvrılırken ensemden inen buz gibi ter içimi ürpertti. Bir de gamzesi mi vardı onun? Yoksa gözlerim bana küçük oyunlar mı oynuyordu.
Hala bir şey bekliyormuş gibi bana bakınca, gözlerinin karalarından çıkabilidim yavaşça.
"Ne?" dedim tuhaf bir savunmayla. Neden hala bana bakıyordu ve neden mal gibi sırıtıyordu. Şimdi o sırıtma tüm yüzüne yayılmış, gözlerine ulaşmıştı.
"Kitabın?" dedi, eliyle önümde defterden başka bir şey olmayan sırayı işaret etti. Benim kitabım yoktu ki. Henüz almamıştım. Hızla Zeyno'nun önündeki kitabı alıp ona uzattım. Zeynonun cimcirdiği bacağımın hesabını sonra soracaktım.
Bu çocuk beni rahatsız ediyordu, başıma bela olacak gibi. Tüm iç güdülerim ondan uzak durmamı çığırıyordu. Kuyrukları birbirine değmeyen tilkilerin bir süre daha beynimde dolaşmasına izin verdim. Sonra da beni bakışlarıyla boğan Zeyno'ya doğru eğilip sessizce özür diledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefret
RomanceBir zaman makinasına ihtiyacım vardı. İki üç dakika önceye gidip o kelimelerin çıktığı ağzımı hiç açmamış olmak istiyordum. O yatakta ona sarılan kollarımı kesmek. Ona aşık olan sikik kalbimi parçalara ayırmak Onu o okul bahçesinde gördüğüm ilk anı...