Kapanış - Masal Değil

2.6K 119 87
                                    

"Eşyalarını topladın mı?"

Yatağın kenarında oturmuş halsiz bir şekilde önümdeki, kapanmış bavullara bakıyordum. Beynim hala aynı sahneyi tekrar tekrar oynatıyordu. İnsanın içinin ezilmesine karşı yapabileceği çok bir şey yoktu. Bunu da en olmadık yoldan öğrenmiştim. Ne yaptıklarımla veya yaptıklarıyla yüzleşecek halim vardı, ne de onları kaldıracak. Burada olmak, bu şehirde kalmak bana yalnızca pişmanlıklarımı hatırlatacaktı. Yenilgiyi de bir şekilde kabul etmem gerekiyordu. Hem de kimsenin yarışmadığı bir kulvarda en sonuncu olmuştum ben. Herkes için hayal kırıklığı olmak da ne demek kimse bilemez. Bilmesin de zaten. O yüzden gitmem gerekiyordu.

Bir korkak gibi belki. Bir korkak gibi kaçmanın çok gurur kırıcı olduğunu düşünür insanlar. Ne yaparsa yapsınlar kalıp savaşmanın ise haysiyetli. Ben buna oldum olası çok gülmüştüm. Şimdi de gülüyorum. Hem de onun bana hayal kırıklığı ile bakan gözleri aklıma geldikçe, daha çok. Onurmuş. Bir kelimenin arkasına takılmış yığınların, hunharca bunun için birbirlerini parçaladıkları savaşlarla dolu insanlık tarihi. Onurmuş! Herkesin belli koşullar altında toplu olarak hareket ettiğinde ancak aklına gelen komik bir sıfat. Bundan ben de nasibimi almadım desem yalan olur. insan gibi yaşamaktan bahseden yok ama. Ha pardon, bir kaç duble sonrasında sarhoş masaları hariç. Bir de politik panellerde falan. Yersen. Ben yemiştim işte. Neyse. Bu sınırsız kibrin en havalı hali insan onuru. Onun için yaşadığını haykıran milyarların iki yüzlülüğünü burada gözlerinizin önüne sermeyeceğim. Zaten bugüne kadar bunu göremediyseniz, herkesin kendi tecrübesi konuşmalı. Öğrendim. Ama kısa bir not geçebilirim. Uzatmadan şöyle söyleyeceğim. Gerektiğinde özür dileyebilmeli insan,  hatta bazen gerekmediğinde de, boynunu eğebilmeli. Arkasından koşabilmeli, kendini rezil edebilmeli. Gitmesi gerektiğinde de gitmeli. Ayakta ölmek yeğdirler falan satır aralarında güzel. Gerisi gerçekçi değil. Dedim ya yalnızlığınla yüzleştiğinde görürsün gerçekleri. İnsan için, insan olmak için yaşamalısın. Hırsızlık yapmamak, ırza geçmemek, hak yememek falan nasıl doldurursanız altını. Onurla falan alakalı değil. İnsanlıkla alakalı. Bir de ne kadar neye anlam yüklediğiyle insanın. Olması gerekenleri şatafatlı bir şekilde paketleyip insanın önüne yüce bir işmiş gibi sürmüşler. Tarihler boyunca. Biz de bunun büyüklüğü ile övünenler tarafından yetiştirilmişiz. Lan halbuki yaşamak gibi, beslenmek gibi, nefes almak gibi bir şey. Yani varlığından dolayı övüneceğin hiçbir şey yok. O yüzden yeri geldiğinde bir korkak gibi hareket etmeli. İsterse zaten insan, bunu kendine bile sittinsene itiraf etmez. Öyle yaşar sonra geberir. Ama ben öyle yapmadım. Yapmayacağım. Siktiğimin yerinde kalıp bununla yüzleşecek takatim kalmamıştı. Aynı şeyleri tekrar tekrar beynimde döndürerek nefes almaya devam edemezdim. Bundan emin olduğum noktada zaten verdim kararı. Gitmeyi. Başkasının dilinde kaçmayı. Uzattım biraz. Özür dilerim.

Babam üzgün gözlerini suratımda dolaştırırken kapının pervazına yaslanmıştı. Beni günlerce ikna etmeye çalışmanın yorgunluğunu omuzlarının üzerinde görebiliyordum. Ona en doğru şeyi yaptığımı anlatmaya çalışmadım. Çünkü yaptığım şeyin, kararlarımın arkasında duracak dermanım yoktu. Yalnızca öyle hissediyordum. Yalnızca orada kalmaya devam edersem asla nefes alamayacakmışım gibi. Tebdili mekanda ferahlık olmasını umarak. Bana nereye gidersem gideyim kendimi yanımda götüreceğimi de kimsenin anlatmasına ihtiyacım olmadan. Çocuk değildim. Yaşadıklarımın ağırlığının farkındaydım tabii ki. Yalnızca tanrı her zaman herkese çekeceği kadar dert vermiyormuş, bunun sağlamasını yapmış oldum. Ki çok komik ki, aslında düşündüğümde, benim derdimi veren de herhangi bir dindeki yaradan değildi. Anasını siktiğimin kaderi mi dersiniz, şansı mı yoksa karması mı, yani ne bokuysa işte, beni gıdım gıdım sikmeye yemin etmişti bir kere. Ben de koynumu açmış başıma gelenleri çok güzel kucaklamıştım. Yetinmiş miydim? Asla. Bana bir verene onla gitmiş, geleceğini geçmişini kelimenin tam anlamıyla bellemiştim. Ne güzel. Şimdi de insan onuru, mücadelesi, yüzleşme falan gibi kelimeleri alıp münasip bir yerlerine sokabilir herkes. Her hikaye iyi bitseydi eğer ne anlatacak bir insan bulurdu birileri ne dinleyecek bir kulak. Bazı hikayeler eğlenceli gibi başlasa da sonu kara çukur, dipsiz kuyu. Benimki gibi. Çok mu dramatize ettim. Belki. Belki dediğime de bakmayın.

NefretHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin