Can: Burak
Burak: ?
Can: Buraaaaak
Burak: Ne var?
Can: Akşama işin var mı :)
Burak: Var
Can: İptal etsene
Burak: Edemem
Can: Et
Burak: Siktir git
Can: Ona da tamam ama önce iptal et
Burak: Manyak mısın lan? düş yakamadan
Can: Çok geç
Can: Fenayım ben
Can: Kime diyorum
Can: Lan
Cevap yazmadı. mavi tıklı mesajımı izledim bir süre. Akşama ne yapacak ne edecek onla görüşecektim
Can: Burak, seni bu okulda herkesin önünde öperim oğlum
Yine mavi tık olmuştu. Kafası aşağıda kucağındaki telefonuna bakıyordu. Hala tek kelime yazmıyordu. Çıldıracaktım. O sırada zil çaldı. Zeyno elimdeki telefona baktı ama bir şey sormadı. Cenk ise çoktan ensemde bitmiş, beni kaldırmaya çalışıyordu. Bıkkınca telefonu cebime soktum. El mi yaman bey mi bilmiyordu daha saftirik, beyin inadını. Şu hissiz acemi gönlüm madem onda karar kılmıştı, sonuna kadar götürecektim ben de. Bedeli falan umurumda değildi. Hem bunu, dilini dilime dolamadan önce düşünecekti.
Gün öğle teneffüsüne kadar olağan geçti. Ben kendimi biraz zorlayarak da olsa, pek üstüne gitmedim. Teneffüslerde de pek karşılaşmıyorduk zaten. Biz tüm zamanımızı Ali'nin sınıfının önünde saçmalayarak geçirirken, o da Alplerleydi sanırım.
Kantine girdiğimizde ve her zamanki masamıza geçtiğimizde, gözlerim onu aradı. Bulamadım. Bu sefer onların masasına dönük oturuyordum. Bir yanımda Ali, diğer tarafımda Baran. Cenk ve Serdar karşımdaydı. Zeyno kütüphaneye uğrayacağını söylediği için henüz gelmemişti. Bir süre sonra bunlar tek tek kantin kapısından girdiklerinde, ben de dikleştim oturduğum yerde. Isırmak üzere ağzıma dayadığım sandviçi hızla geri indirip, pür dikkat onu bekliyordum. Ama yanında Burcu'yla değil tabii ki. Kolu kızın belinde böyle rahat bir şekilde girdi içeri. Bir şeyler konuşup gülüşmelerini kızgınca izledim. Burcu'yu tamamen unuttuğum için ilk kimi sikmem gerektiğini düşünüyordum. Kendimi? Burak'ı? Burcu'yu? Ögh. Burcu şıkkını hemen eledim. Kendimi de sikmeme gerek yoktu çünkü bunu Burak'ın eliyle gayet güzel kotarabilirdim artık. Şimdi iş şu kızı diskalifiye etmekteydi. Elimde onla ilgili milyon koz vardı aslında ama o kadar aşağılık bir adam değildim. Yani olmasam iyiydi.
Karşımızdaki masaya fısıldaşarak oturdular. Oturdular derken, sanki başka yer yokmuş gibi Burcu onun kucağına oturmuştu ve Alpler sırıtarak onlara laf atıyorlardı. Şimdi resmi olarak sevgili gibi görünmeleri beni delirtmek üzereydi ki, hırsla cebimdeki telefonu çıkardım ve ayağa kalktım.
"Yemeyeceksen bunu yutuyorum" ben daha Cenk'e bakmadan masadaki yarım sandviçi ağzına tek hamlede tıkmıştı hayvan.
Afiyet olsun Cengo" deyip mesajlara girdim.
Can: Kaldır onu kucağından hemen
Okunmadı. Hiç istifini bozmadan elindeki içeceği içiyor ve tek eli hala Burcu'nun belindeydi.
Can: sana en fazla üç dakika veriyorum.
Eli cebine gitti. Telefonunu çıkarmasını izledim. Burcu da hafif yana doğru kaymış, onu izliyordu. Ekrana baktıktan sonra hızlı bir bakış attı bana ve tekrar telefonu cebine koydu. Delirecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefret
RomanceBir zaman makinasına ihtiyacım vardı. İki üç dakika önceye gidip o kelimelerin çıktığı ağzımı hiç açmamış olmak istiyordum. O yatakta ona sarılan kollarımı kesmek. Ona aşık olan sikik kalbimi parçalara ayırmak Onu o okul bahçesinde gördüğüm ilk anı...