Okula kadar beraber yürümüştük. Ama köşeyi dönmeden ayrılmıştık. Buna kızmadım bu sefer. Çünkü en azından beni evde bok gibi bırakmamıştı. Küçük şeylerle teselli bulan biri değildim normalde. Ama bu çocuk beni bir şekilde başka bir şeyi dönüştürüyordu. Ben de onun arkasından öylece savruluyordum. En azından bana karşı bir şeyler hissettiğinden ve acı çektiğinden emindim. Kelimelerle dile getirmemişti belki ama, bana çıkış bileti verirken gözlerinde görmüştüm samimiyetini ve korkaklığını.İlk ders sakin geçti. Ali'nin tuhaf tavırları hariç çok kötü sayılmazdı akan gün. Zeyno ısrar etmeyi bir kenara bırakmıştı. Büyük ihtimal doğru zamanda onunla konuşacağıma inanıyordu. Halbuki ben yalnızca Burak'la ilgili kısımda yapmıştım planı. Gruba ne demem, ne zaman demem gerektiğini bilmiyordum.
Öğle tatilinde, belki de bu hazırlıklı psikolojim yüzünden Burcu'yu onun yanında gördüğümde kalp krizi geçirmedim. Ama Ali'nin onların olduğu tarafa attığı ölümcül bakışlar germeyi başarmıştı beni. En azından Burcu kucağında değil de yanında oturuyordu ya, bu bile yeterdi. Ayrıca birbirlerinin ağızlarında da değillerdi. Bu da iyiye işaretti.
Masada saçma sapan konuşmalar geçerken, Ali'ye doğru eğildim. Ne gariptir ki, aslında onun bana sorması gereken soruyu, bu sefer ben ona soruyordum.
"Konuşmak ister misin? İyi misin?" her zaman sessiz olduğu için kimsenin ilgisini çekmemişti. Belki de herkesin kafası artık yaklaşan sınavla doluydu. Aslında benim de öyle. Özel dersi geçen dönem bırakmıştım. Kendi isteğimle. Çünkü çalıştığım için nefes alacak vaktim kalmıyordu. Ayrıca dersaneye gidiyordum hala. Hafta sonları ikişer saat yeterliydi. Çok büyük hedeflerim olmadığı için kör topal bir yere girebileceğimi düşünüyordum. Normalde olsa, mesela bundan iki sene öncesi gibi, olmazsa seneye derdim. Bu sene napıp ne edip bu evden çıkmam gerekiyordu. Hem boşanırlarsa annemi de yanıma alacaktım. Eğer isterse Burak'ı bile yamacıma aldırdım. Mis gibi yaşayıp giderdik. Ben bakardım hepsine. Saçma düşüncelerimden sıyrıldım. Ali bana cevap vermeyecekti anlaşılan. O yüzden koluna doğru uzanıp tekrar şansımı denedim.
"Oğlum, noluyor?" bana başkasına aşık olduğum için kızmış olması çok saçma. Homofobik olmadığı müddetçe kafamda bir yere oturtamıyordum bu tepkisini. Elindeki çatalı bırakıp sert bir şekilde suratıma baktı. Sonra yine önüne dönüp Burak'ların masaya. Tam o sırada Burak da kafasını bizim tarafa çevirdiği için göz göz geldiler. Saçma bir macera filmindeydik yine. İkisi de gözlerini birbirinden çekmeyince, çareyi hafifçe dirsek atmakta buldum. Yanlış anlaşılmasın, kıskançlık değildi bu. Daha çok başka bir disiplin olayı, revir ziyareti falan, düşüncesi bile başımı ağrıtıyordu.
"Hadi yürüyelim" cevap vermesini beklemeden, ayağa kalktım ve kolundan tutup benle beraber kaldırdım Ali'yi. Kimse de bir şey sormadağı için direkt onu sürüklemeye başladım. Konuşalım da bitsin istiyordum şu esrarengiz tavırlar. Bir de öyle yakışmıyordu ki Ali'ye. Etliye sütlüye karışmayan adam, ancak bir kardeşinin (bize) bir bok olması durumunda olaya dahil olan adam köpürüyordu adeta. Hem bana karşı, hem Burak'a karşı böyle büyük büyük kızmasına da bir anlam vermem lazımdı.
"Hadi konuş bakalım" dedim kapıdan çıkarken.
Adımlarını hızlandırdığında aynı şekilde ona ayak uydurdum. Sol tarafa dönüp, sigara içme bölümüne varana kadar ağzını açmadı.
Sonra direkt duvaraya yaslanarak çöktü yere.
"Sigara versene"
"Oğlum sen içmezsin ki" vallahi şaşırmıştım. Karateci çocuk sigara istiyordu benden. Hatta benim sigara içmem çoğu zaman ensemde şaplakla sonuçlanırken?
"Uzatma" deyip eliyle vermemi işaret etti.
"Aslında ben pek içmem ama şu tesadüfe bak ki bugün yanımda bir kaç dal var" dedim anasına yalan söylemeye çalışan başarısız kuzular gibi. Güldü. Adam tüm gerginliğine rağmen salaklığıma gülmeden yapamazdı tabii.
"Otur hadi gel şöyle, boynum ağrıdı" ben de sırıtarak yanına çöktüm.
"Noldu oğlum anlatsana çatlattın beni"
"Oğlum bak ben açık konuşacağım. Normalde hoşlanmam böyle şeylere dahil olmayı beni tanıyorsun"
"Tamam. Devam et"
"Bak istersen ilk önce sen bir bana olanları anlat" artık meraktan çatlayacağım için kısa kesmeliydim.
"Olayın özeti, ben Burak'a aşık oldum. O bana aşık mı bilmiyorum. Ama aramızda tuhaf bir şeyler var. Kafamı karıştırıp duruyor. Belki kimsenin bilmesini istemiyordur Ali, emin değilim" sessizce beni dinlemeye devam etti
"Aslında ben kendimin de ne olduğunu tam çözemediğim için ona hak veriyorum"
"Kendini çözmek derken?"
"Abi ne bileyim işte gay miyim değil miyim?"
"Oğlum bunun ne önemi var. İlla bir etiket lazımsa en son kafanı takarsın buna." bu sözleri beni güldürmüştü. İki gündür yüzü tripli olmasına rağmen hala iyi hissettirmeye çalışıyordu beni. Baba adamdı bu Ali. Gülümsedim.
"Neyse. Sonuç olarak, aramızda bir şeyler var ama ne olduğu belli değil. Onun da kafası çok karışık ama"
"Ama?" ne diyeceğimi tam olarak bilmiyordum ki.
"Ne bileyim abi ya. Zamana ihtiyacımız var galiba"
Anlayarak kafasını salladı. Şimdi ikimizde kafamızı duvara yaslayıp karşıya bakıyorduk.
"Can, sen benim kardeşimsin"
"Höst lan iki ay büyüğüm senden" bakmasam da sırıttığını biliyordum.
"Açık konuşacağım. Aslında kimseye bok yemek düşmez ama ben bu Burak'a güvenmiyorum. İzldediğim kadarıyla"
"İzledin mi lan adamı?^" aslında ben en başından beri onun bir şeylerin farkında olduğunu biliyordum ama yine de
"İzledim"
"Ne diyorsun yani?"
"Ben güvenmiyorum. Ama madem aşık oldum diyorsun. Seni desteklerim. Ama mallık yapmana izin vermem" mallık resmen benim işimdi, sırıttım iyice
"Tamam malın önde gidenisin ama bu iş başka" omzuna omzumla hafifçe tosladım.
"Merak etme" ben çok merak ediyordum aslında beraber nasıl boka batacağımızı ama bunu Ali'ye söyleyemezdim.
Özetlersek, Ali büyük adamdı. Eşcinsel olma ihtimalime hiç takılmamıştı. Beni korumak için elinden geleni yapacaktı. Bir de onu izlemişti. Şimdi ben bu adamı biraz daha endişelendirirsem olmazdı yani.
"Çocuklara söyleyecek misin?"
"Yok"
"Belki daha sonra, ilk önce bir nolup ne olmadığı netlik kazansın"
"Aynen"
Ders ziliyle ayağa kalktık.
"Bak oğlum, benle her zaman konuşacaksın tamam mı?"
"Tamam lan söz"
Yan yana sessizce yürüdük okula.
Eve gittiğimde babam görünürde yoktu. Annem ise mutfakta bir şeyler hazırlıyordu. Ufak bir trip yemeyi bekliyordum ama öyle olmadı. Şaşırmıştım. Dün haber vermeden ekmiş olduğum icin ceza bile alabilirdim sonuçta.
"Annem" diye arkasından sarıldığımda, kafama hafifçe vurduktan sonra, vurduğu yeri öptü dünyanın en iyi annesi. Bense beline iyece sarılıp, varlığı için bir kez daha şükrettim. Arkamdan duyduğum ayak sesleri keyfimi yine kaçırmıştı ama yanımda o olduğu müddetçe çok bir önemi yoktu. Her şeyi atlatabilirmişim gibi hissediyordum.
Masaya geçtiğimizde babam hala bana tek kelime etmemişti. Sert bir şekilde önündeki kaseden çorbayı kaşıklarken ikimizle de göz teması kurmadı.
"E hadi biriniz dökülsün bakalım, olay ne?"
Babam ben sanki hiçbir şey dememişim gibi, yemek yemeye devam ederken, annem çatalını masaya bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefret
RomanceBir zaman makinasına ihtiyacım vardı. İki üç dakika önceye gidip o kelimelerin çıktığı ağzımı hiç açmamış olmak istiyordum. O yatakta ona sarılan kollarımı kesmek. Ona aşık olan sikik kalbimi parçalara ayırmak Onu o okul bahçesinde gördüğüm ilk anı...