Yüzünde alaycı gülümsemesiyle suratıma dikmişti o cellat gözlerini. Elleri cebinde, karşımda dimdik yabancı gibi beni süzen bakışlarından kaçınmaya çalıştım ben de ilk önce.
Şeytanın gölgesi yoktu sanırım. Önümde fütursuzca dikilen iblise bakarken, onun oyunları mı, benim salaklıklarım mı galip gelmişti bulanıklaştı bir an.
Sanırım bu da onun emsalsiz marifetlerinden biriydi.Sonra yine kendime geldim.
Soğukkanlı olmam gerekiyordu. İpin ucunu bir kez bile ele geçirdiğinde, tüm sahneyi nasıl dizayn ettiğini görmüştüm. Şimdi şu acınası zihnim eğer izin verirse, nedenini öğrenecektim. Mademki beni kendi eliyle cehenneme göndermeye karar vermişti, başım üstüne. Artık kabul etmiştim. Sorduğum şey kefaret değildi. Bana nedenini söyleyecekti. Bir de yüzüme baka baka çevirecekti, etime sapladığı çakıyı bu sefer.
Yoksa bir korkak gibi adamı arkasından bıçaklamak kolaydı. Bu yüzleşme beni iyileştirmeyecekti belki ama devam edebilecektim. Sikik hayatımda kafamın içinde bulanık bir soru işareti ile gezmeyecektim.
Kimileri bunu acınası bir umut sanabilir. Halbuki ne yaşadığımı ben bilirim.
Geri dönüş sapağını da çoktan geçmiştik. Kibirli piçlerin kıs kıs güldüğü dünyalarda insanlar burnunun dikine gidebilir, bizim buralarda ibre hep bok çukuru.
"Dökül" dedi buz gibi bir sesle. Bir kaç saniye önce ayaklarıma indirdiğim bakışlarımı tereddütle tekrar ona çevirdim. Terleyen ellerimi tişörtümün yanlarına sildim. Ulan şu zayıf hafızamda dipdiri dururken hala tüm dokunuşları, o bana bokmuşum gibi bakıyordu.
"Vaktim yok" çeliğe su vermeye çalışıyordum sanki. Tüm ezber kelimelerim buharlaşıp uçmuştu. Derin bir nefes bıraktım aramıza ve gözüme düşen saçlarımı geriye ittim.
"Senden nefret ediyorum" mırıltı halinde çıkmıştı sesim. Bütün planladığım cümleler arasında yalnızca doğru olmayan kelimeler ağzımdan döküldüğünde kendime şaşıracak zamanı bile bulamamıştım. Sanırım bu aleni savunmasızlığımı fark etmiş olacak ki, alayla sırıttı suratıma.
"Tamam" dedi sesine vuran eğlenceli tınıyla.
"Başka?"
"Gerçek misin Burak? şu an bu karşımdaki halin" elimle baştan aşağı kendini gösterdim
"şu halin gerçek mi? yoksa- " cümlemi tamamlamama izin vermedi tabii ki.
"Can." yüzündeki gülümseme bu sefer silinmişti. Gözlerini gözlerimden çekmeden derin bir şekilde soludu koridorun yeni temizlenmiş deterjan kokusunu.
"Uzatma dedim. Neyse ne? Söyle bitsin."
Aciziyeti rakı masasında sek içmiştim. Zangır zangır titreyen ellerimi o yüzden görmesinden çekinmedim.
"Kafam almıyor ki" battıkça batmaktı benimkisi. Ezber değil, ihtiyaç konuşuyordu. İnsanın kendi zihnine söz geçirememesinin resmi.
"Ulan siktir git, istemiyorumun nesini anlamadın?"
Ne ara ona doğru bir adım attığımı ve iki elimle omuzlarından tutup onu var gücümle ittiğimi hatırlamıyorum. Boylarımız neredeyse eşitti. Belki bir iki santim benden uzun olan gövdesi, hafifçe geriye doğru sendeledi. Ama yüzüne tekrar oturmuş o ukala gülümsemesi beni bu sefer farkında olarak onu tekrar ve daha güçlü bir şekilde itmeyi yöneltti. Sanırım bu sefer beklediği için, bileğimden beni yakaladığı gibi kolumu kıvırıp ters çevirmiş ve gövdemi dolapların olduğu tarafa yapıştırmıştı hızla. Omzumun üstünden kulağıma doğru eğilmiş bedeni, daha çok titrememe neden oluyordu. Ondan nefret etmem gerekirken, hala beni böyle etkiliyordu ya. Bunun için de ona kızamazdım.
Çırpındım. Belki bir kaç saniye ama çırpındım. Kaya gibi kollarından kurtulmak için. Ona kıyasla cılız bileklerim çaresizce elinden kurtulmayı başarısızca denedikten sonra yenilgiyi kabullenip boğazımı temizledim.
"İbne olduğunu baban biliyor mu Burak" kafam öyle hızla dolaba çarpmıştı ki, alnımdaki zonklamadan başka hiçbir şey düşünemedim bir kaç saniye.
"Seni öyle bir sikerim ki"
"Onu diyorum işte ben de, ibne olduğunu baban biliyor mu Burak?" Tekrar var gücüyle beni geri çekip tekrar dolaplara yapıştırdı. Bedenim sanırım beynimden sonra uyuşmaya başlamıştı. Ve bu sefer isterik bir şekilde kahkaha atmaya başladım. Aynı onun az önce dediği gibi bu sefer kahkahadan sarsılan bedenimi durduramıyordum.
"Bak orospu çocuğu, benden uzak duracaksın tamam mı? Hesabımız kapandı. Bu sikik beynine bunu sok. Bir daha karşıma çıkarsan-" beni hafifçe geri çekip tekrar dolaplara yapıştırdı.
"Seni sikerim. Hayatını sikerim. Gelmişini geçmişini hepsini sikerim. Ama senin düşündüğün gibi değil." dedi. Sanki hali hazırda dediklerini yapmamış gibi. Sonra da hızla tutup beni kendine çevirdi. Acı, doğru yerde değildi. Ne sıktığı boynum, ne üst üste dolaplara çarpan alnım, ne de burnum ağrıyordu.
İnsan anatomisi gerçekten tuhaf bir şey. Bunun için mucize diyenler bile var. Tüm sistem belirli bir düzende olağanüstü bir şekilde işliyor, düşünün. Ama çoğu zaman. Belki her zamandan azcık az. Karşımdaki gözlerin içinde gerçek nefreti görünce darbe almış hiçbir yerimin ağrımamasının da herhalde başka bir açıklaması olmalıydı. Yakamdan hızla kendine doğru çekip beni, gerisin geri ittiğinde, binlerce bıçağın girdiği ve acının beni üst üste siktiği tek yerin göğüs kafesimin içinde olması ile ilgili başka bir açıklama bulamıyordum.
Sonra o arkasına dönüp giderken, ben de kıçımın üstünde oturup, gittikçe ufalan siluetini izlerken, kendimi yolunu kaybetmiş bir köpek gibi hissettim. Daha eğlenceli olan ise, tüm bunlara rağmen, o köşeyi dönüp kayboluncaya kadar gözlerimi varlığından çekemedim.
***23 kasım 2021 editi; Kefaret diye yeni bir bb hikayeye başladım, ona da göz atabilirsiniz 😙
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefret
RomanceBir zaman makinasına ihtiyacım vardı. İki üç dakika önceye gidip o kelimelerin çıktığı ağzımı hiç açmamış olmak istiyordum. O yatakta ona sarılan kollarımı kesmek. Ona aşık olan sikik kalbimi parçalara ayırmak Onu o okul bahçesinde gördüğüm ilk anı...