Duyduğum kelimelerle beynim donmuştu. Gerçekten buna cüret etmiş miydi? Hem de neredeyse tüm arkadaşlarımın yanında, gözlerini dikip bana sizin gibiler... demiş miydi? İnanamayarak baktım suratına.
Daha bir gün önce kafede onunla tüm sorunları halletmeye çalışan kafama sıçmak istiyordum. Bu adam yürek mi yemişti yoksa ben aslen bir Anadolu şehrinden bunun kanlısı mıydım? Töre dizisi mi çekiyorduk? Şerefsiz Truman şov zaten en sevdiğim filmler arasındaydı? Nereye saklanmıştı lan bu kameralar? Böyle tırt bir şaka bu kadar uzatılır mıydı?
İnanamayarak gözlerimi kırpıştırdığımda sırıtıyordu. Ben olsam ben de bana sırıtırdım, çünkü adamın tüm hakaret içeren cümlelerinin karşısında dut yemiş bülbül misali susuyordum. Galiba gerçekten bebekken beni kafa üstü düşürmüşlerdi ve bunun hesabını ebeme sormak için biraz geç kalmıştım. Cevap vermeyeceğimi anladığında sanırım, çantasını omzuna atıp omuz silkip siktir olup çıktı sınıftan.
Hayır, ben ise dönüp onun sikik sırtını izledim ya sınıftan çıkana kadar, kendi ağzıma sıçmanın bir yolunu bulmama gerçekten gerek yoktu.
Zeyno, Cenk ve Serdar arasındaki kim daha güçlü savaşı sona erince bana döndü.
"Bir şey mi oldu, ne bu surat?"
Kafamı olumsuz anlamda iki yana salladım. Adam hayalet gibi çaktırmadan beni sikerken, buna kimse şahit olmuyordu. Midemden yükselen salakça bir kahkaha ile herkes bana baktığında, ben de çantamı omzuma aldım ve kimseye tek bir kelime etmeden çıktım sınıftan.
Tek bir dönem. Bir dönem sabredecektim yalnızca.
Öğlen arasında her zamanki masamızda oturmuş geyik yapıyorduk. Gözlerim karşı masaya bakmamak için insan üstü bir çaba sarf ediyordu. Aklımı Baran'ın Gülseren ile ilgili anlattıklarını dinlemeye zorlarken, Zeyno elindeki telefonun ekranını bana çevirdi.
"Bu akşama mı ayarladın?"
Keyifli şekilde kafasıyla onayladı beni.
"Oğlum zaten kız dünden razı, biraz şaşırdı ama gördüğün gibi hemen kabul etti. Allasen üzme kızı ama. Beni rezil edersen seni bitiririm" dedi yapmacık bir sinirle.
Yahu kızı neden üzecektim ki? O sırada bakışlarım kerhen masadan ayrılmış ve onun kara gözlerini bulmuştu yine. Arkasına yaslandığı sandalyede uyuşukça yayılmış, kaşlarına düşen siyah düz saçlarının altından ilgisizce beni izliyordu, bir kolu Burcu'nun omzundayken.
"Seri katillerle ilgili şu anket sorusu vardı ya hani, neydi o soru?" tüm masa sessizce bana dönerken, Ali hınzırca kafasını aşağı eğip sırıttı. Neden bunu yaptığını sorgulayacak takatim yoktu ama bunu sorarken bile ben hala Burak'a bakıyordum.
"Oh çok güzel sonunda sıyırdın. Oğlum ben ne diyorum?"
"Tamam Zeyno üzmeyeceğiz Sezgi'yi dedik, söz dedik"
"Ezgi" dedi sıkıntıdan üfleyerek.
Şimdi Ali de ilginç bir şey duymuş gibi bana bakıyordu.
"Ezgi?"
"Yok bir şey" dememin üzerine, tüm hikayeyi anlatmaya başlamıştı bile kankim.
Zil çalmadan önce ateş gibi yanan enseme soğuk su çarpmak için tuvalete gittim. Azrail bakışlarını kantin kapısından çıkarken bile ensemde hissediyordum. Bu paranoya ile ne kadar yaşayabilirdim orası da başka bir muamma. Tuvalet kapısını itip içeri girerken bir kaç kişi dışarı çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefret
RomanceBir zaman makinasına ihtiyacım vardı. İki üç dakika önceye gidip o kelimelerin çıktığı ağzımı hiç açmamış olmak istiyordum. O yatakta ona sarılan kollarımı kesmek. Ona aşık olan sikik kalbimi parçalara ayırmak Onu o okul bahçesinde gördüğüm ilk anı...