Aşkla

1.5K 110 20
                                    

"Hadi şöyle masaya geçin bakalım"

"Teyzecim yardım etseydik" diye ısrar ettim. Ama beni kibarca kovaladı halası. Burak ise sessiz bir şekilde, benim kadının peşinde nasıl pervane olduğumu izliyordu.

Elime aldığım bardaklar ve kolumun altına sıkıştırdığım su şisesiyle, Zehra teyzenin kurduğu sofraya geçtim.

"Gelsene oğlum ne dikiliyorsun?" dedim beni hayretle izleyen Burak'a. Hasbinallah çekerek masaya geldi ve oturdu o da.

"Çok konuşma sakın" bana son yarım saat içinde üçüncü kere aynı ihtarda bulunuyordu. Ama neşeli biriydim ben. Hem artık neredeyse Burak'ın da benden etkilendiğine emindim. Şimdi de kendini ispat etmek isteyen yeni gelin gibi. Neyse o düşünceleri hızla uzaklaştırdım man kafamdan. Aşık olunca insanın delirdiği resmen doğruymuş ve ben bunu milyar insan arasında en erken tecrübe eden kişiydim resmen.

"Zehra teyze, geleyim mi?" diye seslendim mutfağa doğru. Kolumun sertçe cimciklenmesi ile Burak'a bakıp öpücük yolladım. Evet, ben bile kendime inanamıyordum, nolur yorum yapmayın. Kesin aşık olmuştum yani.

"Manyak mısın oğlum, düzgün dur" dedi ama dudaklarının yukarı doğru kıvrıldığını da kaçırmamıştım.

"Pilavı alın biriniz" deyince hızla kalktım sandalyeden. Tam içeri gitmek için dönecektim ki vazgeçtim. Hızla arkama dönüp, eğilip yanağına bir öpücük kondurdum. Şaşkınca öptüğüm yere elini götürmüş ve ağzı açık bana bakan Burak'a göz kırpıp öyle gittim Zehracığımın yaptığı pilavı almaya.

Kaynanasının gözüne girmeye çalışan kızlar gibi taşıyordum tenceredeki pilavı. Salondaki masaya doğru adımlarken gözlerini kırpmadan beni izledi Burak. Benim gözlerim de elimdeki sıcak tencere ile onun arasında mekik dokuyordu. Adamın bakışı tüm bünyemde sarsılmaya neden oluyordu. Hayır elimde sikik tencere, mutfakta Zehracığım olmasa, saniyesinde üstüne atlardım. Daha iyi tek kelime çıkmamış olmasına rağmen ağzından bakışları bana her şeyi anlatıyordu. Okuldaki, kafedeki o soğuk ve mesafeli, ara ara nefretle bakan gözleri yumuşacıktı. Kendini zorlasa da yüzünde gülümsemenin hayaletini bile seçebiliyordum kolayca.

Elimdekini masaya bırakıp yanına geçtim. Sandalyeyi çekip oturduğumda dikkatle tüm hareketlerimi izliyordu. Mutfaktan gelen seslerle cesaretlenip masanın üzerindeki elini tutup kucağıma indirdim. Parmaklarımı parmaklarının arasına dolarken hala gözlerini kırpmadan beni izliyordu.

"Ben çok fenayım Burak" kafasını iki yana sallayıp bakışlarını çevirdi. Elini çekmek için sert olmayan bir hareket yapsa da bırakmadım. Hatta daha da sıkı tuttum elini.

"Şaka yapmıyorum oğlum. Aklım fikrim-"

"Yeri değil Can" dedi halasının duymayacağı bir şekilde. Diğer elimle çenesinin altına doğru uzanıp bana çevirdim yüzünü. Gözleri titriyordu. Görüyordum. Benim gibi boka batmak üzereydi ama kendini tutmak için zorluyordu. Beraber batacaktık boka halbuki. Ama bunu düşünmek için çok erkendi. Yalnızca onunla olmak istiyordum. Kimsenin bilmesine gerek yoktu şimdilik.

"Burak"

Elini elimden kurtarıp vücudunu bana döndürdü. İşaret parmağıyla alnımı itip bakışlarını sertleştirdi. Ama göz bebekleri hala gerçekleri söylüyordu.

"Sırası değil dedim" diye tısladı bu sefer. Öyle kötü bir oyunculuktu ki gülmeden edemedim. Alnımda az önce parmağının dokunduğu yer bile cayır cayır yanarken havadaki elini tutup dudaklarıma götürdüm. Nuri Alço'ya dönmek üzereydim resmen.

"Geldi yemekler" diye kapıdan girmek üzere olan Zehra teyzenin sesiyle kendimize çeki düzen verip masaya döndük. Kadın tam bir egeli neşesi ile tabaklarımaz taze fasulye servis ederken sırıtarak onu izliyordum.

NefretHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin