Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu

1.1K 100 36
                                    

Yetişkin içerik uyarısı*

"Can, kurabiyelere baktın mı?" Elimdeki kahve dolu bardakları hızlı bir şekilde tezgaha bırakıp, arkama döndüm. Kadın beni üçüncü kere uyarmıştı ama kafam öyle yerinde değildi ki. Derin bir nefes aldım, yanmadan önce son dakikada yakalamıştım. Hemen fırını kapatıp, kapağını açtım. Tepsiyi yan tarafa bırakırken, öyle seri hareket ediyordum ki, sesiyle birlikte yerimde zıpladım.

"Sen ön tarafa geç, ben hallederim burayı" sinirle baktım suratına. Bir saattir kafedeydik ve tek kelime etmemiştik.

"Gerek yok, işine bak" bir yandan da, sunum tepsisine sıcak kurabiyeleri dizmeye çalışıyordum. Elim yandığı için hızlı hızlı hareket etmem gerekiyordu ama sayın psikopat ilgimi dağıttığı için bu pek mümkün değildi ne yazık ki.

"Çocuk musun sen?" beni bileğimden kavrayıp, ucu kızarmış parmaklarıma baktı. Kafasını iki yana sallarken, beni arka tarafa doğru çekiyordu. Lavabonun önünde suyu açıp, elimi suyun altına uzattı ve sonra hiçbir şey demeden tekrar ön tarafa geçti. Bense salak gibi arkasından baktım.

Ne yaptığı biraz sonra kafama dank edince, hemen musluğu kapatıp, elimi yan taraftaki bezle kurulayıp, tekrar öne geçtim. Planım tutmadı tabii. Adam işi çoktan bitirmişti. Sinirle ters tarafa geçip, başka şeylerle uğraşmaya çalıştım. Ne bir göz teması ne tek bir kelime duymak istiyordum ondan. Oyunun kuralları henüz beynimde şekillenmemişti belki ama şimdiye kadar yürüdüğüm yolun yol olmadığı bilgisi kesindi.

Biriyle konuşmam gerekiyordu. Üzerimdeki tüm yükü bir şekilde boşaltmam gerekiyordu. Ve son zamanlarda tek boşaldığım yer Burak'ın eli olduğu için bu sayılmazdı. He pardon, bir de okul tuvaletinde midemde olmayan şeyleri boşaltmıştım sabah.

Aklımın bir bölümü Ali'nin tavrı ile meşgulken kapı açıldı. Ben önümdeki kahveye konsantre olduğum için kafamı kaldırmadım. Ama Burcu'nun cırtlak sesini duyduğumda irkilerek ikisine baktım. Gülsem mi ağlasam mı karar veremiyordum. Çok komiktir ki, orospu çocuğu bana yavrum demişti kavganın ortasında. Sanki dünya kendi etrafında tekrar toz ve gaz bulutuna dönerken, adam yaratıcı gibi soğuk kanlılıkla bana doğru eğilmiş ve randevu vermişti. Yelkenleri suya indirmem söz konusu değildi tabii ki. Ama şimdi önümde birbirlerine sırıtarak bakan Burcu Burak çiftine baktıkça yine de hayret ediyordum. Kansızlığına değil, kendimin buna şaşırmasına, hala içimin bir köşesinde bunu beklemeyen bir salak olmama hayret ediyordum.

"Bugün işim var, yarına erteleyelim olur mu?" tam arkasından geçerken Burak Burcu ile olan randevusunu ertesi güne almaya çalışıyordu. Hiç duraksamadan ön tarafa geçip, masadaki boş bardakları toplamaya başladım. En azından onların yanından biraz da olsa uzaklaşıp rahat bir nefes almak istiyordum.

"Can" Buket hanımın sesiyle daldığım dünyadan çıktığımda Burcu çoktan çıkmıştı kafeden. Son masadaki boş bardakları tepsiye dizip, kasaya doğru gittim.

"Önümüzdeki hafta iki vardiya üst üste yapabilir misin? Toplu siparişler olacak" para kazanmak işime gelirdi tabii, ama derslerim de bir o kadar yoğundu. Annem zaten hiç çalışmamı istemiyordu, babamın pek umuru değildi ama yine de bana beklentiyle bakan kadını kırmak istemedim.

"Olur"

"Yaşa sen, merak etme fazlasıyla ödeyeceğim." fazlasıyla dediği üç beş kuruş fazla olacaktı ama hiç yoktan iyiydi sonuçta.

"Burak" hayır hayır hayır diye içimden sayıklarken, aynı teklifi Burak'a yapan Buket hanıma uzaylıymış gibi bakıyordum. İki gün üst üste blok burada onunla çalışmak istemiyordum tabii ki. Sözümü nasıl geri alacağımı düşünürken, omzumda hissettiğim kolla şoka uğradım. Burak beni iyice göğsüne doğru çekmiş Buket hanıma bir şeyler söylüyordu. Ama hem yakın teması, hem cüreti beynimi öyle dondurmuştu ki sesler kulağıma ulaşmıyordu bir türlü. Hareketsiz ve nefessiz bir şekilde, gülümseyen Buket hanımın yüzüne baktım. Sonra beni yan tarafa çeviren Burak'ın arka tarafa sürüklemesine izin verdim. Aynı gün ikinci defa.

NefretHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin