Meydan Muharebesi

1.2K 105 18
                                    

"Biraz daha iyi misin?"

Biraz daha iyi miydim hiç bilmiyorum ama ağzımı bir kaç kere daha suyla çalkalayıp, şişeyi Ali'ye geri uzattım.

Aynanın karşısında öylece dikilip, kan çanağına dönmüş gözlerimi Ali'nin yansımasına çevirdim. Kısa bir kafa işareti ile saçlarımı düzeltip, çıkabileceğimizi söyledim.

"Derse girmeyelim, çıkalım"

"Gerek yok" kendimi kaçmak zorunda hissetmekten nefret ediyordum. Tüm hücrelerim orada kalmamam gerektiğini söylese de, içimdeki paniğin geçmesi için eninde sonunda gerçeklerle yüzleşmem gerektiğini biliyordum.

"Bok gibi görünüyorsun Can, bu halde derse girmeyelim bence" kafamı iki yana sallayıp kapıya doğru adımladım. Gerçekten derse girecek takatim yoktu ama Cenk'in suratındaki o ifade beynimde patlayıp duruyordu. Zeyno'nun paniklemiş bakışlarını falan düşündükçe çıldıracak gibi hissediyordum.

"Devamsızlık yapamam" bok gibi bahaneme inanmasını beklemiyordum tabii ki. Zaten bana olan bakışlarından, bunu yemediği belliydi. Tek umudum üstelemeyeceği yönündeydi ki, nitekim de öyle oldu.

"Hadi gel" beni yanına doğru çekti, yürümeye başladık. Sınıfın önüne gelene kadar hiçbir cümle geçmedi aramızda. Ben kapı koluna uzandığımda, kolumda hissettiğim eliyle tekrar baktım suratına.

"Arkadaşlarının hepsi seni seviyor Can" dudağımın titremesini engellemek için dişlerimi geçirdim. Gözlerim dolmak üzereydi. Bakışlarımı yukarı tavana çekip derin derin nefes alıp verdim. Tamamen saldığım için kendimi, öfke de bir şekilde büyüyordu içimde. Halbuki sabahı, dün geceyi falan düşündüğümde, onun yanındayken her şey çok basit geliyordu. Her şey olması gerektiği gibiymiş gibi. Ama sonunda beni hep bir şekilde piç gibi ortada bırakıyordu. Veya ben her şeye çok fazla anlam yüklüyordum. Tüm konuşma çabalarım boşuna çıkmıştı şimdiye kadar. Ne yapacağımı bilmiyordum. Kafamın içindeki ufak bir ses, ilk başta kendimle ilgili olan tarafı halletmem gerektiğini söylese de, düze çıkamıyordum bir türlü. Şimdi tekrar sınıfa girecektim. Aynı anda hem arkadaşlarımla hem de onunla yüzleşecektim. Bir insan birine hem aşıkmış gibi dokunurken, hem nasıl bu kadar umursamaz olabilir anlayamıyordum. Ayrıca bana ara ara bakan nefret dolu bakışları aklıma geldikçe, kalbim ağrıyordu.

"Biliyorum" diye fısıldadım. Yüzüne yayılan ufak bir tebessümle bana güç vermek için omzumu sıktı.

"Çıkışta plan yapma konuşalım"

"Kafeye gitmem gerekiyor, mesaim var bugün"

"O zaman işin bitince buluşalım" uzatmak istemediğim için başımı salladım. Belki de biriyle konuşmak bana iyi gelecekti.

"Hadi görüşürüz" deyip arkasını döndüğünde, kendi sınıfına girene kadar arkasından baktım. Sonra derin bir nefes alarak kapı koluna uzandım. Eninde sonunda karşılaşacaktık zaten, bunu geciktirmenin hiçbir anlamı yoktu.

Hocanın agresif bakışı ile karşılaştığımda, kafamı hafifçe öne eğerek sessizce özür diledim.

"Geç yerine" neyse ki uzatmamıştı. Sırama geçene kadar kafamı yukarı kaldırmadım. Tüm bakışların üzerimde olduğunu hissediyordum. Veya benim paranoyamdı. Sıkıntılı bir şekilde Zeynep'in yanına geçip, yerdeki çantama uzandım ve eşyalarımı çıkardım. Hala kimseyle göz göze gelmemiştik. Zeynep ise pür dikkat beni izliyordu.

"İyi misin?" kafamı kaldırdığım anda Burak'ın ensesiyle buluşan gözlerimden nefret ettim.

"Can iyi misin?" gözlerimi zorlukla Zeynep'e çevirip, gülümsemeye çalıştım. Anlayışla bana bakıyordu. Sıranın üzerindeki elimi tutup, aşağı indirdi.

NefretHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin