"Aç değilsin sanırım"
Ne kadar süredir mal gibi düşüncelerin arasında kaybolmuştum acaba. Mahçup bir şekilde yüzüne baktım. Gözleri önümde dokunulmamış halde duran makarna ile benim arasında gidip geliyordu. Zoraki bir şekilde gülümsedi. Veya ben öyle hissettim.
"Beğenmedin mi?" Elimde bir süredir hareketsiz halde duran çatalı tabağın yanına bıraktım. Düşüncelerimi toparlamak için oturduğum sandalyede dikleştim. Kalabalık olmayan bu restoranda bizden başka bir kaç masa daha vardı yalnızca. Üstün körü gözlerim etrafta dolaştıktan sonra zorlanarak araladım ağzımı.
"Özür dilerim, kafam biraz dolu bu sıralar" anlayışla gülümsedi Ezgi. Adını öğrenmem gerçekten zor olmuştu ama güzel bir kızdı. Sarı saçlarını tepede topuz yapmış, kakülleri alnının yarısını kapatıyordu. Kahverengi iri gözleri ve sarımtırak kirpikleri ile sanıyorum başka bir zaman olsa beni çok etkilerdi.
"Sınav yaklaşıyor, haklısın" dedi yine o anlayışlı sesiyle gülümseyerek.
"Benimkiler de hep başımdalar. Bölümüme bile onlar karar vermek istiyorken, bazen sınava girmemeyi düşünüyorum" o da yemek yemeyi bırakıp arkasına yaslanmıştı bunları söylerken.
"Delirecek gibi oluyorum"
Masada oturduğumuz yaklaşık bir saatten beri ilk defa içten bir şekilde gülümsedim.
"Benimkilerin ise umrunda bile değilim" dedim sırıtarak.
"Babam hangi sınıfta olduğumu bile hatırlamıyor olabilir" o da sırıtmaya başladı.
"İnan senin yerinde olmak için her şeyi verirdim Can"
"Sanmam" biraz duraksayıp devam ettim "İkimiz de baya boktan durumdayız" sustuğumda ikimiz de birbirimize bakıp gülümsüyorduk. Kafam biraz kendine gelmiş olacak ki, acıktığımı hissettim.
Çatalı elime aldığımda o da benim hareketlerimi taklit etti. Biraz daha rahatlamış bir şekilde hangi bölümü yazacağımızdan, üstün körü ailelerimizden, okuldan ve tabii ki Zeyno'dan konuştuk.
Kalkmaya yakın, ben hesabı ödedikten sonra çantasını omzuna asarken masanın üzerindeki elime uzandı. Sanırım refleks olarak hızla elimi çektiğim için çok utanmıştı ama belli etmeden dikleşerek konuşmaya başladı.
"Zeyno'nun ne dediğini tahmin ediyorum Can ve büyük ihtimal bir bölümü de doğru. Ama ilk önce senle arkadaş olmak istiyorum, beraber evdekileri gömebileceğim daha iyi birini bulabileceğimi sanmıyorum" dedi samimiyetle.
Gerçekten açık biriydi ve onunla kolaylıkla arkadaş olabilirdik. Ayrıca böyle bir şeye her şeyden bağımsız ihtiyacımın olduğu da bir gerçekti. Aklım yine istemsizce ona kaydığında kafamı salladım.
"Yani tamam mı demek bu?" dedi kulaklarına kadar gülerek.
"Aynen öyle" dedim ben de onun gibi sırıtarak. Kapıdan çıkarken koluma girmesini, bir şeyler konuşurken beni uzun uzun izlemesini de o yüzden iplemedim. Yeni bir şeylere ihtiyacım vardı ve Ezgi çok doğru bir zamanda girmişti hayatıma.
Onu otobüse bindirip eve doğru yürümeye başladığımda ise kabus gerçekler, pusuya yattıkları karanlıktan adım adım uyanıp aklımı istila etmeye başlamışlardı bile.
O gün okuldan sonra Ezgi'yle buluşmadan önce çalışmak için kafeye gittiğimde Burak çoktan oradaydı.
Kendimi gülümsemeye zorlayıp herkesi selamladığımda dahi suratıma bakmadı.
Kalbim gümbür gümbür atarak tuvalette olanları düşünürken, daha doğrusu aklımdan çıkaramazken, bir yandan da onun her adımını izlemekten kendimi alamıyordum. Ters bir bakışı bile olsa, benim orada olduğumu bildiğini gösterecek en ufak bir tepkisine açlıkla ihtiyacım olmasına rağmen suratıma gerçek manasıyla bir kere bile bakmamıştı. Ben arkasından hayalet gibi onu izlerken, o her zamanki gibi siparişleri aldı, müşterilerle şakalaştı, Buket Hanımla fısıldaşıp, kurabiyeleri servis etmeye devam etti.
Telefonu çaldığı için arka tarafa geçtiğinde, peşinden gitmemek için resmen alt dudağımı parçaladım.
Sanırım deliriyordum. Sanırım bir şekilde aklımı oynatmıştım çünkü tüm gün yalnızca bir kere beni görmesi için yaptığım tüm uğraşlar karşılıksız kalmıştı. Ondan bir şey istediğimde bile yalnızca işini yapmış ve ne bir kere suratıma bakmıştı ne bir kelam etmişti benimle.
Sonuç olarak mesai bittiğinde ve arka tarafta yalnızca ikimiz kıyafetlerimizi değiştirirken de beni yok saydı. Odadan çıkmadan boğuk sesimle arkasından seslendiğimde de bu onu durdurmadı.
Ve ben salak gibi kendimle yüzleşmeden daha, hala ağzımın içinde onun tadını alıyorken, sanıyorum o kararını çoktan vermiş, uyguluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefret
RomanceBir zaman makinasına ihtiyacım vardı. İki üç dakika önceye gidip o kelimelerin çıktığı ağzımı hiç açmamış olmak istiyordum. O yatakta ona sarılan kollarımı kesmek. Ona aşık olan sikik kalbimi parçalara ayırmak Onu o okul bahçesinde gördüğüm ilk anı...