"Aslında gerçekten aramanı beklemiyordum" dedi gülümseyerek.
Ben de öyle. Ben de onu çok yakın bir zamanda arayacağımı sanmıyordum. Ama hayat sanmamaların üzerine kurulu değildi işte. Hayat planlarına götüyle güldükten sonra, planlamadıklarında seni sınıyordu. Ama bunu ona söyleyemezdim değil mi? Beyefendilik de buydu işte. Sikik düşüncelerine ve egoistliğine rağmen başkalarını da düşünüyormuşsun gibi davranmak.
Gülümsedim.
"Aslında çok zamandır aramak istemiştim ama-" cümleyi nasıl tamamlamam gerektiğini bilmiyormuş gibi çekingen bir ifade takındım. Gülümsedi o da.
"Olsun, iyi ki aradın"
Aynen öyle, onaylayarak kafamı salladım.
"geç olması güç olmasından iyidir" sanıyorum içinde çok yaşlı biri yatıyordu. Kendi düşünceme sırıttım. Bu çağda onun gibi hala genç sayılacak birinden 80lerin cümlelerini duymak komikti.
"Annenler nasıl?" ürpermemi saklayarak masadaki sudan büyük bir yudum aldım. Temkinli bir şekilde gözlerini kısmış konuşmamı bekliyordu. Masanın üzerindeki parmakları sert zeminde tempoyla vururken, önündeki şaraptan hala içmemişti.
"iyi" yalan söylediğim belli olmasın diye büyük ve uzun cümleler kurmamam gerektiğini de Amerikan dizilerinden öğrenmiştim. Bir de Cem Yılmaz'dan sanırım.
"Güzel. Sevindim"
"Okul nasıl gidiyor?" sanki vurucu soruların hepsini biri listeleyip ona vermişti. Yani soracak onca şey varken en sorulmayacakları nasıl üst üste getirmişti? Bıkkınca omuzlarımın öne düşmesine izin veremezdim. Ama ağzımdan çıkacak sıkıntılı bir iç gerişe de engel olamadım. Kaşları çatıldı. Yüz ifademi o kadar dikkatle izliyordu ki. Gerildim. Zaten onu gördüğüm zaman hep gerilirdim. En başta değil ama sonralarda. Belki de istemsizce ondan hep uzak durmamın nedeni buydu. Yanındayken kendimi hep tedirgin hissederdim. Hissediyordum yeniden. Çok yakınken araya giren mesafenin marifeti. Halbuki en çok gülümsediği zamanlar hep benim yanımda oluyordu. Bunu o da söylemişti. Boktan hayatının içinde ona tek benim nefes olduğumu söylemişti. Böyle afili cümleler kuran biriydi işte. Böyle afili cümlelerden hiç anlamayan bir mankayafa kurması da hiç umurunda değildi.
"Annen biliyor mu benimle görüştüğünü?" ensemdeki tüylerin havalanmasına denk geldi onun kaşının kalkması. Şimdi bu sefer yine yalan söylersem kesin anlayacaktı. İyimserliğim daha önceki yalanlarımı yakalamamış olmasına bel bağlamıştı. Cevap vermedim bu yüzden. Yüzüne bakarak kesin anlayacağı yalanı söylemek öyle filmlerdeki gibi kolay olmuyordu.
Aramızdaki sessizlik uzayınca, dudaklarının kenarı yukarı kıvrıldı. Şarap kadehini parmakları arasına alıp, yarısından azı dolu olan bardaktaki kırmızı sıvıyı bir tur çevirdi havada. Sonra gözlerini gözlerime dikip ufak bir yudum aldı ve aynı sakinlikle kadehi tekrar bıraktı masanın üstüne. Onunla beraber yutkunup gözlerimi masanın üzerindeki eline kilitledim. İşaret parmağındaki büyükçe gümüş yüzüğe dikkatlice baktığımı fark edince elini kaldırdı. Kirli sakallarını hafifçe sıvazladıktan sonra masaya doğru eğildi. Pür dikkat tüm hareketlerini izliyordum. Bir anlık orada neden olduğumu neden onunla görüştüğümü unutup paniğe kapıldım. İnsanın çaresizken yaptıklarından sorumlu tutulmadığı bir dünyada yaşamak isterdim. Ama siki tutmuş hayatım mucizelere inanmayacak kadar şey yaşamıştı bu kısa zamanda.
"Okul iyi" mırıltı halinde çıkmıştı sesim. Eskinden de böyleydi. Tüm yalanlarını en kolay şekilde yakalayan insanın yanında o kelimeler öyle özgüvenli çıkmıyordu işte.
Çocukken de öyleydi.
Çocukken.
Hayatımın en önemli insanı olduğu zamanlar, çocukluğumun en güzel hatıraları onun yanındaydı. Onun gibi yürümeye çalışırdım. Onun konuşmasını kelimelerini taklit ederdim herkesin benimle dalga geçmesi pahasına. Büyüyünce de onun gibi olacaktım. Ama sonra birden değişmişti. Nedenini asla öğrenmedim. Hala da bilmiyorum. Hayat dolu o genç gidip yerine hep somurtan, gergin yep yeni biri geldi. Daha az sevmedim onu ama korkmaya başlamıştım. Ondan uzak durmamı tembihleyen tüm öğütlere ve yasaklara rağmen yine de ona gidiyordum. Daha az konuşmaya başladığında daha çok konuşarak aramızdaki mesafenin kapanacağına inanıyordum sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefret
RomanceBir zaman makinasına ihtiyacım vardı. İki üç dakika önceye gidip o kelimelerin çıktığı ağzımı hiç açmamış olmak istiyordum. O yatakta ona sarılan kollarımı kesmek. Ona aşık olan sikik kalbimi parçalara ayırmak Onu o okul bahçesinde gördüğüm ilk anı...