Üzerimdeki önlüğü çıkarıp dolaba tıkarken yan gözle Burak'ı izliyordum. O ise hızlı hareketlerle bir an önce siktir olup gitmek istiyordu sanki. Hah. Ama bu sefer kararlıydım. Konuşacaktık.
Hızlı adımlarla kapıdan çıktığında onu takip ettim. Arkasından ismini seslendiğimde bile yavaşlamadı yavşak herif. Ben de adımlarımı hızlandırıp ona yetiştim. Yan yana yürümeye başladığımızda siktir olup gitmemi söylemesini bile iplemedim bu sefer.
"Konuşalım Burak"
"Siktir git dedim oğlum, neyini anlamadın?"
Kolundan sertçe tutup kendime çevirdim. İkimiz karşılıklı düşmanca birbirimize bakyorduk. Resmen yine üçüncü sınıf bir intikam filmindeymişim gibi. Elimde olmadan sırıttım. Ulan anamla babam böyle bakmıyordu birbirlerine. A ama pardon. Onlar açıkça birbirlerini yiyip bitiriyordu çok süredir. Birbirlerini görmüyorlardı doğru ya.
"Tamam siktir olup gideceğim tamam lan. Ama bir konuşalım diyorum" bıkkınca üfledi. Kolunu hırsla kurtardı benden.
"Ne istiyorsun?" tüm muhabbet tersine dönmüştü. Tanıştığımız ilk günden beri benden ne istediğini soruyordum. Şimdi de sıra ondaydı.
"Bir yerde oturalım"
"Eve gitmem lazım"
"Anneler mi?" buz gibi kesilen gözleri resmen deldi geçti beni.
İçimdeki ürpertiyle bir adım geri gidecektim nerdeyse. Yanlış bir şey mi söylemiştim diye düşünürken aklıma geldi halasıyla kaldığı.
"Sanane lan"
"Burak," tekrar elimi koluna doğru uzattığımda hızla geri çekildi.
"Dokunma bana"
"Bugün olanlar Burak." hırsla saçlarımı karıştırdım. Delirmek üzereydim yeniden.
"Abi ben delirmek üzereyim. Sabah akşam olanları düşünüyorum. Kafayı yedim"
"Banane bundan"
"Oğlum manyak mısın sen?" Lan ben kendi kendime mi öpüşmüştüm? Ama bunu sesli söylemedim. Sesli söylemezdim.
"Olan oldu, takma kafana" dedi soğuk bir tonda.
"Takıyorum kafaya lan. Oturup konuşalım. Sonra söz kapatacağım konuyu." dediklerimi tartar gibi gözlerini kısarak baktı bana. Bir süre etrafa bakarak sessiz kaldı. Ben ise biraz umutlanmıştım ve sikik kalbim yine hızla atmaya başlamıştı.
"Yürü" dedi ve beklemeden yürümeye devam etti. Kaç dakika öyle sessizce yürüdüğümüzü bilmiyorum. Ama tek kelime etsem vazgeçeceğini düşündüğüm için ağzımı açmadım asla.
Kapının önüne geldiğimizde ve cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açtığında onu izledim. İçeri girdiğinde beni beklemeden holden ilerledi. Aynı şekilde onu taklit edip, çantamı ve montumu girişte bırakıp arkasından gittim.
Bir odanın kapısını açtığında tereddütle arkasından girdim. Çalışma masasın önündeki sandalyeyi çekip oturduğunda, bana bakan gözleri hala nefretle doluydu. Ayakta bir süre aptal gibi dikilip, yine tereddütle tek yer olan yatağına ilerledim oturmak için. Oturmadan önce yine endişeyle ona baktım ama ifadesiz bir şekilde bana bakmasından güç alarak yatağının ucuna oturdum. Dirseklerimi dizlerimin üstünde tutup ellerimi birleştirdim. Boğazım kup kuruydu. Adamla konuşmak istiyordum. Ama ne diyecektim ki?
"Beni neden öptün Burak" dedim kendime bile şaşarak. Kafasını sinirle tavana kaldırdğında bıkkınlıkla öfledi yine. Adam resmen benden nefret ediyordu galiba. Kalbim yine sikik bir şekilde ritim değiştirdi. Hayır, bana aşık olduğun söyleyip üstüme atlasa, ben buna hazır olacak mıydım?
"İbne değilim ben dedim sana"
"Ne olduğunu sormadım Burak"
"Adımı şu şekil söyleme lan"
"Nasıl?" şaşkınlıkla baktım suratına.
Yüzünde anlam veremediğim bir ifade ile bakıyordu bana. Sanki zorlukla bir şeylere dayanıyormuş, kendini bir şeye zorluyormuş gibi.
"Anlamıyorum Burak"
"LAN" hızla ayağa kalktı. Üzerime doğru yürüyüp, gömleğimin yakasından tutup beni de hırsla kaldırdı.
"Sana. Adımı. Şöyle. Söyleme. Dedim"
Kıpırdamadım. O kadar yakındık ki. Ağzım çizgi halinde kapanmış. Gözlerim yüzünün üzerinde delice dolaşıyordu. Nefesimi tuttum yine. Çünkü üzerine atlayıp tüm yüzünü öpmemek için kendimi başka türlü tutamazdım. İfademi fark etmiş olacak ki bakışları yumuşadı. Yine çok nadir gördüğüm o tuhaf savunmasızlık hakimdi tüm yüzünde. Bundan cesaretle ellerimi yakamı tutan ellerinin üzerine getirdim. Elleri gevşedi. Ellerini iki yana çekip, avuçlarımın içine aldım ikisini de. Karşı koymadı. Alnımı alnına yaklaştırıp derin bir nefes aldım. Bu sonum olacaktı. Ama yıllardır sorunun bende olduğunu düşündüğüm, kimseye karşı en ufak bir şey hissetmemiş bu bünye ilk defa gümbür gümbür hislerle patlıyorken, en azından bir kaç sorunun cevabını ondan duymam gerekiyordu. Nefesi ağzıma doğru yaklaştığında mıknatış gibi dudaklarına dokundum. Ufak bir öpücük kondurup biraz geri gittim.
"Burak" sesim soluk soluğa ve öyle kısık çıkmıştı ki, sesli söylediğimden emin olamadım nerdeyse. Göz göze geldik. Tüm ifadesi artık yumuşamış, neredeyse benim bakışlarımın aynısını yansıtıyordu.
"Be-ben"
"Burak, oğlum içerde misin?" içerden duyduğumuz sesle ikimiz de geriye sıçradık.
"siktir" diye söylenen Burak'a baktığımda, o da korkuyla bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefret
RomanceBir zaman makinasına ihtiyacım vardı. İki üç dakika önceye gidip o kelimelerin çıktığı ağzımı hiç açmamış olmak istiyordum. O yatakta ona sarılan kollarımı kesmek. Ona aşık olan sikik kalbimi parçalara ayırmak Onu o okul bahçesinde gördüğüm ilk anı...