30 ✔️

8.3K 243 37
                                    

Oy atmayı unutmayın. İyi okumalar (:

——

"Siktir! Onur yok!"

Bizimkilerin kaşları çatılırken konuştular. "Ne demek yok Gece?" dedi Cenk. "Bak yarım saat önce pike almak için arabaya gitmişti. Ancak hala gelmedi ve telefonu kapalı anlıyor musun?" diye telaşla konuştum. "Tamam kızım sakin ol bi'. Buralardadır bir kendine gel" dedi Bora. Kafamı salladığımda onlarda etrafı dolaşmaya başladı. Ancak ne Onur, ne de Onur'la alakalı bir şey vardı. "Belki önemli bir operasyon falan gelmiştir. Olamaz mı?" dedi Aden korku dolu sesiyle. "Bilmiyorum güzelim ama gelse hepimize gelirdi. Sadece Onur'a değil" dedim. Cenk "Neyse biraz daha bekleyelim. Eğer gelmezse askeriyeye dönmemiz lazım." dediğinde kafamı sallayıp onayladım.

Yarım saat geçmiş ancak hiçbir sonuç yoktu. Arabalara tekrar binip askeriyeye yol aldık...

6 ay sonra

6 aydır bakmadığımız yer, girmediğimiz delik kalmamıştı. Ancak Onur'dan hiçbir iz yoktu. O gün askeriyeye döndüğümüzde yarbaya haber vermiştik. Bir kaç gün sonra hepimiz lojmandaki evlerde kalmaya başlamıştık. Onur hakkında bildiğimiz tek şey o gün arabaya gittiği ve kaçırıldığıydı. Mangal yeri tenha bir alan olduğu için ne kamera kayıtlarına bakabileceğimiz bir yer vardı ne de orada olan, sorabileceğimiz biri. Bu 6 ay boyunca Alp ve İpek fazlasıyla yakınlaşmıştı. Nisa o günden sonra geriye dönmüş, ancak bizi Onur'u sormak için aramaya devam etmişti. Mehmet ve Onur ben gelmeden önce de tanıştıkları için Nisa, Onur'u tanıyordu. İpek'le güzel anlaşıyorduk. Aynı evde kaldığımız için bir şeyleri paylaşıyorduk. İpek askeriyede bazen çayları getiriyor, bazen yeri siliyor, bazen kantine yardım ediyor ya da dosya getirip götürüyordu ama asla gocunmuyordu, 'yapmam, etmem' diye. Güzel de bir maaş alıyordu. Yarbay, askerler veya biz hep ona yardımcı oluyorduk. Zaten bize fazlasıyla minnettardı.

En çok da Alp yardımcı oluyordu. Bizimki fazlasıyla aşık olmuştu. Ve bunun da farkındaydı. İpek bir şeyleri hızlı yaşamak istemediği için biraz ağırdan alıyordu. Alp ise sadece tamam demekle yetiniyor, İpek ne zaman kendini hazır hissederse o zamana kendini saklıyordu. Hafta sonlarımız ise bom boş geçiyordu. Onur'un olmaması bizi de bir hayli üzüyordu. Askeriyeden çıkmıyor herkes bir işin ucundan tutuyordu. Ya da yarbay odasında hep beraber toplanıp, Onur için operasyon planlaması yapıyorduk.

6 ay boyunca bugün gideceğimiz operasyonla beraber yaklaşık 30 operasyona gitmiştik. Hiçbirinde Onur çıkmamıştı. Onur'la alakalı bir parça da...

Bugün yine bir operasyona gidecektik Onur için. Operasyonların hepsi şüpheli gittiğimiz operasyonlardı. Kesin bir bilgi yoktu elimizde. Yarbayın odasından çıktığım gibi malzeme odasına gidip çantaya alacaklarımın hepsini doldurdum. Çantayı sırtıma atıp bahçeye bizimkilerin yanına çıktım. Hepsi çökmüş bir şekilde sıradaydı. Onur olmadığı için hepsi üzgündü. Dile kolay 6 ay...

"Helikoptere!" diye bağırdığımda hepsi "Emredersiniz komutanım!" deyip helikoptere ilerlemişti. Helikoptere binip yine şüpheli düşündüğümüz yere gitmek üzere yola çıktık. Bu gideceğimiz yer Ermenistan'daydı. Onurun düşmanlarının yaptığı kesindi. Bu operasyon ise Onurun kaçırıldığı günden bir gün önce gittiğimiz gizli görevde öldürdüğü iki herifin kardeşinin olduğu yerdi.

Helikopterden indiğimizde bulduğumuz uçsuz bucaksız eve ilerlemeye başladık. Ben önlerinden giderken tim arkamdan geliyordu. "Komutanım yaklaştık" dedi Tuğrul. Cevap verme gereksinimi bile duymadan ilerlemeye devam ettim. Ev göründüğünde "Beyler hepiniz ayrılın" dedim. "Emredersiniz komutanım" deyip ayrıldılar. Evin etrafını sardığımızda cam olan kısma ilerledim. İçeriye baktığımda kimse gözükmüyordu. Kapı tarafına ilerleyip hızla ittirdim. Tim peşimden gelirken odalara bakmaya başladım. Koro halinde "Temiz" diye bağırdılar, ilk bağıran Mehmet oldu. Sonra ise Tuğrul, Bora, Alp, Buğra, Cenk ve İsmet bağırdı. Son girdiğim odada bir bileklik vardı. Onur'a aldığım bir bileklik...

"Sikeyim götürmüş Onur'u" diye kükredim. Geç kalmıştık. "Etrafta evler var. Bakmak ister misiniz komutanım?" diye sordu Mehmet. "Yürüyün" deyip önlerinden ilerlemeye başladım. Tim arkamdan geliyordu. Evlere baktığımda biraz uzakta olduğunu gördüm. Umursamadan yürümeye devam ettim. Evlere yaklaştığımızda bir evin yanına ilerleyip tekrardan "Camların ve kapıların olduğu taraflara dağılın" dedim. Hepsi dediğime uyup dağıldığında bende kapının olduğu yere ilerledim. "Ev boş komutanım" dedi Bora. Kapıyı hızla ittirip içeri girdim.

Bizimkiler de arkamdan geldiğinde odaların hepsine tek tek girdim. Tekrarda hepsi boş deyince evden çıkıp bir başkasına ilerledik. 5 ev gezmemize rağmen hala bulamamıştık. Karnım hafif ağrıdığında "Dağlık bir alana çökün. Aldığımız konserveleri yiyelim" dedim bıkkın bir şekilde. "Emredersiniz komutanım" deyip ilerlediler. Bende arkalarından umutsuzlukla ilerledim.

Bizimkiler ağaçların fazla olduğu bir yere oturduğunda bende yanlarına oturdum. Hepimiz çantalarımızdan konserveleri çıkarıp yemeye başladık. "Komutanım 10 ev kaldı geriye." dedi Alp. Kafamı sallamakla yetinip yemeğe devam ettim. "Biraz soluklanalım. Sonra devam ederiz" dediğimde hepsi beni onaylayıp oturmaya devam ettiler. "Ulan çok özledim yakışıklı dingilimizi" dedi içli içli Buğra. "Valla çok özletti kendini. Gelsin de bir..." dedi Alp'te ona uyarak. Tuğrul "Amcık Onur. Gece gelince karı kız peşinde koşmamaya başlamıştı. Ah ah" dediğinde tebessüm ettim.

Asıl benim ne kadar özlediğimi bir bilselerdi sevdiğim adamı. Neredeydi benim kardeşlerimin kardeşi? Neredeydi benim sevdiğim adam? Bu amına kodumun hayatı neden güzel gitmiyordu ki?

"Hadi ayaklanın" deyip oturduğumuz yerden kalktım. Başka bir eve ilerleyip tekrardan dağıldık. Aynı şeyler tekrar edildi. Tekrardan bulamadık. Yine ve yine..

"Işığı açık bir ev var ilerde. Yavaş adımlarla oraya ilerleyin" dediğimde hepsi tekrardan "Emredersiniz komutanım!" deyip ilerlemeye başladı. Cam kısmına geçip içeriye baktım. Perde olduğu için hiçbir şey gözükmüyordu. "Gören var mı beyler?" dediğimde "Hayır komutanım" dedi hepsi kısık bir sesle. Kapıya yaklaşıp dinlemeye başladığımda içeriden bir adamın konuşma sesleri geliyordu. Bir kahkaha sesi doldurdu evi. Sonra konuşma sesleri.

"Seni arıyorlardır şimdi enayi gibi. Manitan buraya geldiğinde domaltıp becereceğim. Gözlerinin önünde inleyecek. Benim için inleyecek. Aletimi görüyor musun? Sevgilin bu alet için inleyecek Onur. Benim altımda, senin gözlerinin önünde inleyecek. Kendi isteğiyle inleyecek. Senin canını yaktığım gibi onun da canını yakacağım. Orada olan herkesin canını yakacağım Onur. Aletim seninkinin içinde sıkışacak. Kavrayacak beni. Seninle nasıl inlediyse benimle de öyle inleyecek." deyip tekrardan bir kahkaha attı. Sinirden gözlerim dolmuştu. "Sakin ol abla" dedi İsmet kolumu tutarak.

Ayağımı kaldırıp hızla ayağımı kapıya geçirdim. Kapı öyle bir gürültüyle açıldı ki koltukta oturup aletini okşayan orospu çocuğu da, sandalyeye bağlanmış bir şekilde yüzü gözü şiş, canının acıdığı belli olan ve deli gibi zayıflayan sevgilimde irkildi.

"Şimdi siktim seni orospunun dölü" diye kükreyip hızla itin üstüne atladım.

----

KESTİİİİK

Okuduğunuz için teşekkürler. Oy atmayı unutmayın.

Oylar az olduğu için bölüm geç gelmeye devam edecek.

YÜZBAŞI|18+Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin