Deli olmak bazen güzeldi. Delicesine hareket etmek. Sacma olmak... Şimdi vapurun üst katında kenardan denizi izliyor, su damlacıklarının yüzüme çarpasını hissediyordum. Rüzgar güneşin, güneş gözlükler ve şapkasıyla dalga geçerken oğuz ve Caner ordan oraya koşup duruyordu. Çağla binbir şekilde verdiği pozlarla çağtayı cileden cıkartırken, Çağatay daha fazla dayanamamış olmalı ki,
-lan oğuz! Gel şu sevgilinin fotoğraflarını sen çek. Diye bağırdı.
Koşmaktan nefes nefese kalan oğuz çağtayı önünde durarak soluklandı.
-abi bişey sorcam. Neden işine gelmeyince sevgilim olmasına izin veriyonda başka zaman yaklaşma a izin vermiyon?
-çok konuşma oğlum!
Oğuz telefonu alarak çağlanın fotorafçılığını yaparken Çağatay banklarda oturmuş etrafı izleyen acelyanın yanına oturdu. Açi vapura bindiğimiz den beri pek konuşmamıştı. Ama çağtaya kaçamak bakışlarını yakalamıştı. En yakın zamanda açi ile konuşsam iyi olurdu.
Vapur sonunda büyük adaya yanaştığında bizde cıkışa ilerlemiştik.
Vapurdan indiğimizde önce bir yerde kahvaltı yapmaya karar verdik. Çağla sağ olsun. Bol ol gezicek zamanımız olsun diye bizi buraya sabahın köründe ilk vapurla getirmişti. Ve çok açtım. Sahil kenarında bir lokantada kahvaltı yaptıktan sonra, sahil kenarındaki yolda biraz yürüdük. Bisiklet kiralayarak bütün adayı Bi kez dolaştıktan sonra bile bu bize yetmemiş bisikletleri verdikten sonra bide yürüyerek gezmiştik. Buraya en son yıllar önce gelmiştim. Ve en sevdiğim şey buradaki harika ve eski evlerdi. Her yerde düzine lerce fotaraf cekmiştik. Dükkanlarda hediyelik eşyalar almıştık. Rüzgar biz kızlar çiçekten taçlar almıştı. Açıktığımızda tost ve ayran alarak çimenlerin üzerine oturmuş yemiştik. Sonra çimenlerin üzerine uzanarak bulutları bişeylere benzetmeye çalışmıştık. Artık akşam olduğunda ve gitme zamanımız geldiğinde ayaklanmış ve iskeleye doğru ilerlemiştik. Ama tabi oğuz tuvalet diye tutturmuş ve bizi tam ters istikamete sürüklemişti. Oğuz tuvaletten cıkıpta iskeleye döndüğümüzde etrafta ne vapur vardı nede insan kalabalığı. Sinirle oğuza dönüp kaşlarımı çattım. Ama daha ağzımı açmadan oğuz ellerini teslim olurcasına kaldırmıştı.
-tamam. Benim suçum değildi bence.
-lan başlıycam şimdi senin cişine. Diye bağırdı Çağatay.
-abi Bi bağırma ya.
-oğuz abi çitten ya gitmem lazım benim eve. Dedi caner.
-abi napıyım. Son vapuru kaçırdık. Mecvur burada kalıcaz. Ama şanslısınız burda Bi tanıdık var onun yanında kalırız artık.
-yaa benim eve gitmem lazım. Annem hayatta izin vermez geceyi adada geçirmeme. Ayrıca sınırlarımı zorluyorum. Yakında babam bacaklarımı kıracak dedim.
-aynen. Al benden de o kadar. Dedi açelya.
-valla bizden sorun yok ikimizin de abisi yanımızda nasıl olsa dedi güneş çağla ve kendini göstererek.
-yapacak bişey yok kızlar. Kaldık artık. Dedi Çağatay.
Yanlarından biraz uzaklaşarak annemi aradım. Ona durumu anlattığımda,annem biraz kızdı. Ama babam anlamasın diye sesini alçak tuttu. Beni idare ediceğini açelyada kaldığımı söyleyeceğin söyledi. Tabi bide ger dönünce beni uzun bir konuşmanın beklediğini. Telefonu kapatıp bizimkilerin yanına döndüğümde oğuz,
-hadi beni takip edin dedi.
Birlikte bir süre yürüdük ten sonra bir evin önünde durduk. Ama burası evden çok bir filmden fırlamış cadı evi gibiydi. Korkuyla geri adım attığımda sırtımı rüzgarın göğsüne çarptım. Yanımıza yaklaşan adım ve Oğuz tokalaşarak içeri ilerleyince, istemssekte bizde ilerlemiştik...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
çakıl taşları
Chick-LitBir avuç taşı sallamışlar ve atmışlar yere, Her bir taş düşmüş bir başkasının önüne. Bir müzik başlamış, müzik kutusu içinde, Aşk ve arkadaşlık hissedilmiş yürekte, Geçmişe mazi denilmiş, dayanmış yinede birleşmiş her taş ve kaymış gökyüzünde...