Eric 'in Hikayesi

17 4 0
                                    

    Medyadaki müzikle dinlemenizi tavsiye ederim.

   Ben küçükken hayal kurardım sürekli. Gerçekleşmesi olası olsun yada olmasın. Asla pes etmezdim yeni hayaller kurmaktan. Mesella bazen bir süper kahraman olurdum. Bazen bir rack yıldızı... Hayallerimi anlattığımda insanlar yanlızca gülüp geçerdi. Çoçuk aklı işte, aman ne büyük hayal güçü var. Böyle derlerdi hep. Oyuncak doktor mazemeleriyle sözde kimsenin tedavi edemediği hastalığı olan kardeşimi tedavi ederdim. Sonra beni alkışlamaları için baktığım insanlardan yanlızca Çoçuk işte sözlerini duyardım. Sonra ne farkettim biliyomusunuz, ben şu an bir doktorum. O gün yanlızca hayal kuran o küçük kız cocuğu şu an her hastanenin peşinde koştuğu başarılı bir cerrah. Hatta şu an dünya çapında tanınmış bir sürü doktorla bir toplantı  odasında sevdiği adamın ameliyatı için gerekenleri öğreniyor. Çünkü evet bu gün bir kez daha 25 yaşındaki dolunaya değil 5 yaşındaki dolunaya iğtiyacım var. Onun bitmek tükenmek bilmeyen umudu beni sevdiğimin ameliyatına sokucak. Evet yanlızca asiste edicem. Ama her an sevdiğim adamın yanında olucam. Ve bence bu en önemlisi.
   Şimdi diyeceksiniz ki kabul etti mi?
Hayır. Henüz etmedi. Ama bu günün sonunda edicek. Çünkü ben onu tanıyorum.
     Bizimkilerden bu gün bizi baş başa bırakmaları için söz aldım. Rüzgarın doktorundan da izin alarak rüzgarı bu gün dışarı cıkartıcaktım. Toplantı bitipte rüzgarın odasına geldiğimde, onu ikna ettim. Ve giyinmesini yardım ettim. Yavaşca hareket eden sevdiğimi yorumlaması için tekerlekli sandalyeye oturttum.
- nere gidiyoruz. dedi rüzgar.
-önce hastanede Bi yere. Sonra sürpriz.
-peki.
   Rüzgarı alt kattaki cocuk bölümüne getirdim. Camın önünde durarak içerideki cocukların gösterdim.
-bu ne şimdi? Diye sordu.
- biraz önce doktorlarla konuşurken söylediler. İçerideki cocukların hepsi kansermiş.
-dolunay beni ikna etmek için duygu sömürüsü yapma lütfen.
-hayır seni ikna etmiycem bilakis olma ameliyat. Son 2 ayını dolu dolu geçirelim beraber. Sonuçta sonra ölüceksin dimi.
-e-evet. Sen cittimisin?
-evet neden olmıyım ki.
Aslında buraya geldik. Çünkü sana onları göstererek saçma umutlar kurmanın gereksiz olduğunu göstermek istedim sadece.
-ne?
-oradaki cocukların hiçbirinin yaşam ve ölüm üzerinde karar verme hakları yok. Çünkü aileleri veriyor kararı. Ve onlarda hiç bişey den habersizcesine bu karara uyuyorlar. E aileleride yaşamalarını istediği için bu cocuklar hayatlarının son dönemini özgürce yaşamak yerine buraya hapis kalıyorlar.
-bunları neden anlatıyorsun?
-dinle lütfen. Şurda bir cocuk var görüyomusun. Sarı tişörtlü. Adı Eric. 12 yaşında. Doktor dedi ki o cocuğun ailesi yokmuş. Yetimmiş. Onu hastanenin önünde kanlar içinde kıvranırken bulmuşlar. Durumunu öğrendiklerinde onu üçretsiz tedavi etmek istemişler. O geldiğinde daha 6 yaşındaymış  biliyomusun. Söylediklerine göre cocuk sokak dilencilerinin  elinde büyümüş. Ama sonra onlardan kaçarak hastaneye gelmiş. Çok şey atlatmış. İlk geldiğinde hastalığının yanında vücudunun her yerinde morluklar, darp izleri varmış. Hastalığı her geçen gün ilerlemiş. Artık doktorlar bile pes etmiş. Ona demişler ki ölüceksin. Git ve son zamanını yaşıtlarınla eğlenerek geçir. Gitmemiş. Doktorlar onu alarak parka bırakmış, geri gelmiş. Yetimaneye bırakmışlar, kaçıp dönmüş geri. Her geldiğinde bir kez daha tedaviyi denemeleri için yalvarmış. Son gelişinde hemşirelere biri, "neden böyle yapıyorsun?" demiş.
-cocuk ne demiş? dedi rüzgar lafımı bölerek.
- demiş ki " yaşamak her insanın hakkıdır. Ve yaşam bize verilen bir lütuftur. Yaşamın son anı bile gelse biz faniler Allahın bize verdiği bu bedeni korumalıyız. Ve bende bir mucize gibi olan yaşamı bırakmamak için savaşıcam. O yüzden beni istediğiniz kadar gönderin. Yaşamımı kurtarmak için savaşmaktan daha güzel bir yaşam şekli olmıycak benim için. " o küçücük çocuk bu lafları etmiş işte. Hemşire o kadar şaşırmış ki cevap bile verememiş. Gönderememişte çocuğu. İkna etmiş doktorları ve tedaviye tekrar başlamışlar. Uzun bir süre savaşmış eric. Ve bir gün herkesin imkansız olarak gördüğü o şeyi yapmış. Yenmiş hastalığını. Kalkmış ayağa. Ama gitmemiş burdan. Ona hergün bakan hemşire onu evlat edinince, o da her boş vaktini burada geçirmeye başlamış. Cocuklar la oyun oynar, onlara umut olurmuş.
  Tekerlekli sandalyeyi kendime cevirerek yere diz çöktüm. Rüzgarın gözlerinin içine baktım ve,
-cok güçlüymüş öyle değilmi. Bu hastanede ki her pes eden hastaya onun hikayesini anlatmış doktorlar. Ve o küçük cocuk bu hastanenin her köşesinde ki umut olmuş. Dedim.
- dolunay ben...
-sen, sen sadece pes etmişsin. Çünkü inanmıyorsun. Ama rüzgar aç gözlerini dünyada daha beter halde olan bir sürü insan var. Ve onlar pes etmezken senin pes etmen aptallık.
  Diyerek ayağa kalktım. Sandalyeyi hızla ilerletirken ikimizde konuşmuyorduk bile. Onu götüreceğim yeri kesinlikle biliyordum. Ve bu an nedense bana cok tanıdık geliyordu. Çünkü yıllar önce Caner de bana gerçekleri göstermek için bu yola başvurmuştu...

çakıl taşlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin