Acil

18 5 0
                                    

Şiddetli baş ağrısıyla gözlerimi açtığımda, beyaz tavanla göz göze geldim. Yattığım yatakta diklenerek etrafıma baktım. Hastanedeydim. En son canere koştuğumu hatırlıyorum sonra bayılmış olmalıydım. Kolumdaki serumu cıkararak ayağa kalktım. Koltuğun üzerinden cantam ve çeketimi alarak odadan çıktım. Gerçekten gelmişlerdi. Peki neden gitmişlerdi ki. Benim geçmişimi takmadıklarını biliyodum. Benim tanıdığım arkadaşlarım sırf aileleri dedi diye gitmezdi. Yada ben hiç bir zaman tanıyamamışım onları. Odama girdiğimde  eşyalarımı kenara koyup bilgisayarın karşısına geçtim. "psikolog güneş" yazarak aratma tuşuna baştım. Hakkında bir çok makale ve röportaj yayınlanmıştı. İçlerinden en çok okunan röportaj a tıkladım.

"     -güneş hanım bu başarınızı neye borçlusunuz?
-kesinlikle hep yanımda olan arkadaşlarım ve abime.
-Hımm. Geçen hafta yayınladığınız makalede bir konudan bahsetmiştiniz. Ama açıkçası biz sevgili takipcileriniz pek anlayamadık. Bize konuyu açıklarmısınız?
-elbette. Aslında çok eskiden tanıdığım birinden bahsediyodum. Yaşadığı onca şeye rahmen ayakta kalmayı başaran ve herşeye rahmen savaşan birinden.
-sizin için önemli biri olmalı.
-evet öğle yani öyleydi...   "

     Ve böyle uzayıp giden bol kahkalı bir röportajdı. Güneş hayallerine kavuşmuştu. 4 yıllık londrada eğitim almış ve 2 yıl amerikada yüksek lisans yapmıştı. Türkiyeyede 2 ay önce dönmüştü. Kapımın calınmasıyla bilgisayarı hızla kapattım. Kapıyı açan Caner karşımdaki sandalyeye oturarak konuşmaya başladı.
-iyimisin ay? Neden kalktın ayağa hemen?
-nasıl olduğumu bende bilmiyorum aslında.
-bayılmadan önce ne demek istedin?
-caner! Ben, ben güneşle karşılaştım.
    Caner öylece kalakalmıştım. Güneşe Ne kadar aşık olduğunu biliyodum. Ne kadar hiç üzülmemiş gibi davransada benden çok yıpranmıştı. Çünkü hislerini sürekli gizliyor asla açığa cıkarmıyodu. Onlarla ilgili hiç konuşmuyoduda. Ama Caner artık gerçek anlamda diğer yarım olmuştu. Bakışlarından bile hissettiklerini anlıyordum. Ve Şu anki kırgın ve şaşkın bakışların ardında delicesine  bir özlem olduğunu anlıyabiliyodum.
-ne zaman gelmiş?
-iki ay olmuş geleli.
-....
-Caner? İyimisin?
-neden kötü olıyım ki?
-değilsin yani?
-iyiyim ben.
-peki. Caner hadi bugünkü nöbetini bana yık. Zaten kafamı dahıtmaya iğtiyacım var. Sende git eve dinlen.
    Caner her kötü hissettiğinde ünüversteye gidiyordu. Tanıştığımız ağcın altında saatlerce oturuyodu. Bana ise her seferinde eve dinlenmeye gittiğini söylüyordu. Ama biliyodum işte oraya gittiğini. Çünkü görmüştüm. Ve yine oraya gidiceğini biliyodum. Caner minnetle bana gülümsediğinde ayağa kalkıp masanın etrafından dolanacak yanıma geldi. Ve kocaman sarıldı.
-o zaman ben gidiyorum.
-tamam bende açile iniyim. Gitmeden nöpet defterine benim adımı yazmayı unutma.
-tamam.
Diyen Caner odadan cıktı. Bende steteskobumu almak için çekmecemi açıtım. Steteskopu alıp boynuma taktım. Çekmeceyi kapamak için elimi uzattığımda parıldayan bişey dikkatimi cekti. Cekmecenin dimibinde kalan şeyi çektiğimde elime Steteskop geldi. Doğum günümde hediye edilen Steteskop. Bir zamanlar beni en mutlu eden doğum günümden. Herşeyi ikinci kez elimden alan doğum günümden. Onu unutmuştum neredeyse. Onlar gittikten sonra bir kenara koymuştum. Şimdiyse burda karşıma cıkması çok manidardı. Steteskopu tekrar cekmeceye koyup ayağa kalktım. Önlüğümüde giyip acile indim. Esmanın yanına gidip,
-ee ilk hastam kim. Dedim.
-ilk hatanız 5 numarada. Motorla kaza yapmış.
    Saatlerce orda bir çok hastayla ilgilenmiştim. İnsanlara yardım etmek gerçekten dikkatimi dahıtmıştı.
Esmanın verdiği yeni dosyayla 2 numaraya doğru ilerlemeye başladım. Bir yandanda dosyaya bakıyordum. Sette ne işi olduğunu bilmediğim bir  adam kafasına set ışığı düşmesi  nedeniyle gelmişti. Gülüşüme seslerinin geldiği yatağa yaklaşarak perdeyi açtığımda, karşımda yatakta yatan oğuz, ve etrafında dikilen çağatayla, çağlayı görmeyi hiç beklemiyordum.
- dolunay? Dedi şaşkınca çağla.
Bir kaç saniye tepkisiz e yüzlerine baktıktan sonra boğazımı temiliyerek oğuzun yanına ilerledim. Ben doktorum ve onlar hastamdı. Onun dışında bir bağımız yoktu. Elimdeki ışıklı kalemle oğuzun göz bebeklerine
Bakarken,
-neyiniz vardı? diye sordum.
- ay kız sen...
-affedersiniz biriyle karıştırıyorsunuz herhalde adım dolunay.
    Diyerek tanımamazlıktan gelmeyi secmiştim. Oğuzun başındaki sargıyı  kontrol ederken Çağatay söze girmişti.
-neden tanımamazlıktan geliyorsun dolunay?
-tanıyomuymuşum ki sizi?
-hani arkadaşınız  ya dedi oğuz.
-üzgünüm tanıyamadım. Benim tek arkadaşım var oda Caner. Sizinde onu  gerçekten tanıdığınızı düşünmüyorum ama. En fazla bana yaptığınız gibi biriyle karıştırırsınız.
-dolunay yapma. Dedi çağla ağlamaklı bir sesle.
- herneyse oğuz bey hiç bişeyiniz yok. Tahlilleriniz de temiz cıkmış serumunuz  bitince çıkabilirsiniz.
     Diyerek hızla yanlarından ayrıldım. Koşarak lahaboya girdiğimde, soğuk suyu yüzüme çarparak kendime gelmeye çalıştım. Akmamak için sıktığım göz yaşlarım sessizce ve usulca yanaklarımdan kayarken aynadaki yansımama bakıyordum yanlızca. Derin bir nefes alıp yüzümü elimin tersiyle sildim. Tuvaletten cıkıp tekrar açile girdiğimde çağatayın yanına açelyada gelmiş yaşlı gözlerle bana bakıyordu. Arkalarından gelen doktor aliyle göz göze geldiğimde, zeynepin sözleri yankılandı aklımda. Madem yeni bir hayata başla demişti. İşte ilk adım. Bu olucak tı. Koşarak alinin karşısına geçtim.
-ali geçen bana yaptığım yemek teklifi hala geçerli mi? Diye sordum.
    Ali uzun zamandır benden hoşlanıyordu. Belkide ona bir şanş vermenin zamanı gelmişti.
-ge-gerçekten  mi?
-evet.
-olur. Tabi yani. Ne zaman istersen.
- pekala yarın akşam sana uygunmu?
-olur?
-o zaman yarın saat 7 de Le Fumoir'de buluşuyoruz.
-tamam.
   Bu kadardı işte. Ali mutlu bir şekilde yanımdan ayrılırken son birkez diğerlerine bakmış sonra arkamı dönerek uzaklaşmıştım.

çakıl taşlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin