Bölüm 6

1.5K 821 824
                                    

Yaklaşık beş dakika sonra evimdeydim. İstanbul trafiğinden nasibimi almamak için bu evi bilerek tutmuştum. 1+1 kutu gibi bir evdi ama fazla bir eşyam yoktu zaten. Oturma alanında bir kanepem, bir koltuğum, yemek masam, elektrikli ısıtıcım, yer minderlerim ve hâlâ daha kitaplık alamadığım için duvar kenarına sıralanmış bir yığın kitabım vardı. En büyük varlığım kitaplarımdı. Polisiye başta olmak üzere psikolojiden felsefeye her tarzda kitap bulmanız mümkündü. U şeklindeki Amerikan mutfağım o kadar küçüktü ki iki kişi aynı anda giremezdi. Yatak odasında ise tek kişilik yataktan bir tık büyük olan yatağım, bir adet komodinim, gardırobum ve koşu bandım vardı. Geriye bir de ufak banyom kalıyordu.

Kapımı açar açmaz suratsız bir şekilde beni Cipsi karşıladı. "Bir kere de güler yüzle karşıla be kadın" diye alaycı bir şekilde konuşurken kedimi kucağıma aldım. Polisliğe başladığım ilk günlerde evimin sokağında karşıma çıkmıştı. Birkaç günlük yavruydu ve korkudan titriyordu. Onu kucağıma alıp uzun bir süre kaldırımda oturup annesini bekledim. Sonunda penceresinden seslenen bir teyze geçen günlerde bir kediye araba çarptığını söylemişti. Muhtemelen kedilerin annesiydi. Yavrucaklarda etrafa dağılmıştı. Bir süre çevredeki her deliğe bakıp kardeşlerini aradım ama Cipsi hariç başka bir kedi bulamadım ve onun da hayatından endişe ettiğim için evime getirdim. O günden beri de ayrılmadık.

Kabarık, koyu gri renkli, obez, dişi bir kediydi ve son bir haftadır konjonktivit* olmuştu. Sürekli ağlıyormuş gibi duruyordu ve çok hâlsizdi. Eve gelip terliklerimi giydikten sonra onu kucağıma almak bana terapi gibi gelirdi ama terapiye en çok ihtiyaç duyduğum bugünde onun hastalığıyla mücadele etmem gerekiyordu.

"Hadi kızım, ilaçlarını kullanalım" dedim ve oturma alanına geçtim. Elimdeki dava dosyasını sehpanın üzerine bıraktım ve yatak odasına gittim. Cipsi için bir pencereyi açık bırakmama karşın içerisi boğucu derecede sıcaktı.

Eve gelir gelmez yaptığım ilk şey hemen dış kıyafetlerimden kurtulup uyduruk bir kapri ve atlet giymekti. Silahımı komodinin üzerine koydum ve tüm pencereleri açtım. Cipsi'nin mama kâsesini ve suyunu yeniledim. Gözlerine ilaçlarını damlattım ve buzdolabından zeytinyağlı biber dolmasını kucağıma alıp evin tek kanepesine kuruldum. Eve özenerek aldığım tek eşya bu kanepe olabilirdi. Chester tarzı turkuaz renkli bir kanepeydi ve çok rahattı.

Açık öğretimden okuduğum İşletme bölümü kitaplarım ve şimdiden hazırlandığım komiserlik sınavı çıkmış sorularının çıktısı sehpamın üstüne yayılmış vaziyetteydi. Okumak için can attığım ama başlarsam sonunu getirmeden bırakmayacağım Tess Gerritsen romanım bana göz kırptı. Karşılıklı iki kişi ile oynanan Koridor oyunuma baktım. Kendi kendime rekabet ettiğim oyunumu zor bir pozisyonda yarım bırakmıştım. Piyonların konumuna ve engellerin yerine baktım. İyi bir strateji olduğunu düşünerek rakibime karşı piyonumu bir adım ilerlettim.

"Şimdi karşı taraf düşünsün" dedim alaycı bir ifadeyle.

Sabahtan beri telefonuma gelen özel çağrılara ve mesajlara dönememiştim. Sırayla hepsini kontrol etmeye başladım.

Polis okulundan devre arkadaşlarım olan kızlar yarın toplanıyordu ve grup yazışmaları okuyamayacağım kadar uzundu. Kızlara selam verdikten sonra ilk cinayet davam üzerinde çalıştığımı ve gelip gelemeyeceğimi bilmediğimi söyledim. Normalde mesaim sabah 7.00 akşam 19.00'du ama çözülecek bir dava varsa süre kısıtlaması yoktu. Herkes çok heyecanlanmıştı ve beni mutlaka bekliyorlardı. Kızları görmeyi gerçekten istiyordum ve en son ne zaman iş harici dışarı çıktım hatırlamıyordum. Muhtemelen en son yine onlarla buluşmuştum ve tarihi hatırlamıyorsam eğer dışarıya çıkma vaktim gelmiştir. O yüzden aklımın bir köşesine not ettim ve yarın için yüreğime küçük bir mutluluk koydum.

Diğer tüm mesajlar ve aramalar arasında gözüme çarpan tek bir isim vardı. Canfeda. Yani ablam. Eniştemin evde olup olmadığını düşünmeden telefonun arama tuşuna bastım. Uzun çalıştan sonra tam kapatmak üzereyken ablamın narin sesini duydum. Fısıldayarak konuşması eniştemin evde olduğunun kanıtıydı.

"Nasılsın Canfeza?"

"İyiyim abla sen nasılsın? Kızlar nasıl?"

"Hepimiz iyiyiz canım. Ben seni sonra arasam olur mu?"

Sesi mahcup geliyordu. Eniştem ablamın benimle görüşmesini yaklaşık dört yıl önce yasaklamıştı. Olaylar olduğunda.

"Önemli değil abla. Biraz yoğun çalışıyorum ama yarın sana dönmeye çalışırım" dedim.

On dört saniye süren konuşmamız böylelikle son buldu. Cipsi gözlerimin dolduğunu anlamış olacak ki karşımda "Maov" sesi çıkardı. Yanıma gelip kanepeye sıçramaya çalıştı ama obez vücudunu kaldıramadı. Tam ağlayacağım anda bu görüntü gülmeme neden olmuştu.

"Şapşal Cipsi. Gel buraya" dedim ve eğilerek onu yerden ben aldım. Parmaklarımı yumuşak tüylerinin arasında gezdirirken hantal kedi uyumaya başlamış beni yalnızlığımla baş başa bırakmıştı.

İşimi seviyordum. Polis okulunu birincilikle bitirmede ki hırsım cinayet büroya girme isteğimden kaynaklanıyordu. Cinayet çözme oranı ve hızıyla dünyada ilk üçte bulunan bu ofiste çalışmak benim tek hayalimdi. Şimdi bu hayalimi gerçekleştirmiştim ama elimde olan tek şey buydu. Emniyetten çıktıktan sonra derin bir kuyu olan yalnızlığıma geri dönüyordum. Her gün vurulacak mıyım endişesi taşıyan bir ailem yoktu. Kapıyı açanım, yemeğimi hazırlanayım, hastalandığımda başımda bekleyenim yoktu. Teselli bulacağım bir sevgilinin kolları yoktu. Yokluğun içinde sadece Cipsi ve ben vardık.

Günlük depresyon kotamı doldurduğumu düşünerek Cipsi'yi minderine yatırdım ve ilk cinayet dava dosyamı baştan sona okudum. Hiçbir ayrıntıyı kaçırmak istemiyordum. Bu sefer çuvallamak, işleri batırmak istemiyordum. Aksine çok dikkatli olup her bir delili ayrıntısına kadar değerlendirip katili mutlaka bulacaktım.

Sabah yapılacak otopsi için midemi hazırlamam gerekiyordu. Giray Komiser'in gözü mutlaka üstümde olacaktı. Artık ilk davam olduğunu da biliyordu. Kendimi ona ve tüm ekibe, özellikle Asaf Amir'e ispatlayacaktım. Duşumu aldım ve yarın dinç görünmek için erken bir vakitte yatağıma gittim.


*Halk arasında kırmızı göz hastalığı olarak da bilinir. Göz akını örten şeffaf dokunun ve göz kapaklarının içinin iltihaplanmasıdır. Bu durum da göz içinde kanlanmaya yol açar.

İlk Korku #Aşk-ı Polisiye I#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin