Bölüm 10

1.5K 784 797
                                    

Tostlarımızı yedikten sonra ben yine merkeze döneceğimizi düşünürken bu sefer istikametimiz Florya tarafınaydı. Sıcak havadan çok bunalmıştım ve bir an önce bürodaki masama kavuşmak istiyordum. Giray Komiser'in navigasyona girmem için verdiği adres, Gülay Can'a aitti. Kurban Özge Yeğin'in yakın arkadaşı ve iş ortağı olan kadına.

Florya sahil şeridine yakın konumlanmış lüks evleri görmeye başlamıştık. Villalardan biri satılıktı. Tabelaya sırf yazacak bir şey olsun diye mi yazmışlardı bilmiyorum ama Marmaray'ın yanı başında ifadesi vardı. Bir villaya kırk beş milyon veren biri evine toplu taşımayla gelecek değildi herhalde.

Gülay Hanım'ın evine geldiğimizde bizi, İrlandalı olabileceğini tahmin ettiğim yabancı uyruklu bir kadın karşıladı. Gözlerini çekik hâle getirecek şekilde kızıl saçlarını çok sıkı bir şekilde toplamıştı. Bir mürebbiye edası vardı ama sanırım evin çalışanıydı. Düzgün bir Türkçe kullanmaya çalışsa da i harfini tam olarak çıkartamıyordu.

"Hoş geldınız."

"Gülay Hanım evde mi acaba?"

"Kım geldı dıyeyım?"

"Polıs."

Giray Komiser, öyle bir "Polıs," dedi ki kadın az daha bayılacaktı. İ harfini bilerek çıkartmadığı için neredeyse kahkaha atacaktım. Neyse ki kadının kara haberi hanımına söylemesine gerek kalmadı. Gülay Hanım, dış kapıdan yarısı görünen geniş salonundan bize doğru gelmeye başladı.

"Buyurun komiserim. İçeri girin lütfen."

Ayakkabılarımı çıkarıp çıkartmamakta tereddüt yaşıyordum. Giray Komiser, bu konuyu kafaya çok takmamış olacak ki ayakkabıları ile önümden yürümeye başladı. Ben de en azından toz ve pisliği dışarda bırakma adına ayakkabılarımı kapı önü paspasına sürttüm. Ayakkabıyla eve girilmez diye katı bir kuralım vardı. Beni tanıyanlar biraz eski kafalı olduğumu her zaman söylerdi.

Giyim ya da moda işinde çok para vardı sanırım. Hep devlet memuru olmak istediğim için bu tarz konulara pek kafa yormamıştım. Gülay Hanım'ın evi bir iç mimarın elinden geçmişçesine şık ve gösterişliydi. Pek benim zevkim olmasa da altın varaklar ortama zengin bir hava katıyordu. Villa sahile çok yakın olmasa da denizin kokusunu ve martı seslerini alabiliyordum.

Gülay Hanım, avangard koltuğuna otururken düne göre toparlanmıştı. Evin içinde yirmi santim topuklu stilettolar giyiyordu. Üstünde saks mavisi bir elbise vardı. Neden baloya gidecek gibi giyinmişti acaba? Yoksa bu zenginlerin her zamanki hâli miydi?

"Size ne ikram edeyim?"

Yabancı uyruklu çalışan parmaklarını birbirine kenetlemiş hanımından gelecek emri bekliyordu. Önce ben başımı hayır anlamında salladım. Sonra Giray Komiser, "Çok uzun kalmayacağız," dedi.

"Kızım, bize ejder suyu getir."

Çalışan arkasını dönmüş giderken Gülay Hanım, bize dönerek "Hava çok sıcak biraz ferahlarsınız," dedi.

Giray Komiser'le birbirimize baktık. Kesinlikle getirdiği şeyi içmeyecektim.

"Dünden beri taziye için arkadaşlar geliyor. Biraz yorgunum kusura bakmayın. Sizi burada görmeyi beklemiyordum komiserim. Katili yakalayabildiniz mi?"

Giray Komiser tam konuşacaktı ki ondan önce davranıp "Tekrar başınız sağ olsun," dedim. Söyleyeceğim tek şey bundan ibaretti. Bundan sonra kendisi istediği kadar konuşabilirdi.

"Sağ olun komiserim."

Kadını düzeltmeye çalışmadım. Neden herkes benim komiser olduğumu sanıyordu acaba? Ya dışarıdan çok tecrübeli biri gibi duruyordum ya da bir komiserin yanında bulunmam insanlarda genelleme yaptırıyordu. Ortamdaki tek komiser konuşmaya başlamıştı.

İlk Korku #Aşk-ı Polisiye I#Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin