31. Bölüm

304 16 1
                                    

İyi okumalar...

7. Ocak

Ünlü edebiyatçı yazar Oğuz Atay diyor ya 'içimin yorulduğunu hissediyorum' bir insanı özetleyebilecek en iyi cümle olabilir, çünkü bende yorulduğumu hissediyorum. Fakat oturupta bunu düşünecek, bu durumdan kurtulacak enerjim yok.

Bir haftam şirkette ve otelde geçmişti. Dışardan görünen iş kadını Azra Saraçoğlu disiplinini bozmuyor, gücüne güç katıyordum. Herşeyin normal seyrinde yürümesi dikkat çekmediğimi göstermezdi.

Gianni beni aramaktan vazgeçmiyor, beni ona götürecek kişiye beş milyon vereceğini söylüyordu. Acaba kendi ayağımla gitsem o parayı bana verir miydi?

Büyük masanın toplanmasının ardından, bir hafta geçmişti. İstihbarat gözünü bizden ayırmıyor açık bulacağını sanıyordu, fakat yanımıza yaklaşanda, aramıza sızdırılan köstebeklerde elleri boş dönüyordu.

Tabi bizim iki özel köstebeğimizde bir savcı ve bir polis olması göz boyamak içindi, masada öğrendiğimiz Bakırcıoğlu ve Eğilmez çocukları devranı aşk yaşadıklarını sanarken, bizi yıkımın eşiğine getirdiklerinin farkında değildiler, Lilyinin günlerdir araştırdığı ve bulduğu bilgiler aslında bir gözetimin içinde olduğumuzu gösteriyordu.
Bu konuyu masa ile paylaşamazdım, anlatırsam çocukların ölüm emrini almamızı isteyeceklerdi.

Benim için sıkıntı yoktu fakat iki aile çocuklarının ölümünü kabul etmeyip masayı bitirebilirdiler, Giani ile uğraşırken masanın bölünmesini önleyemezdim. Bu yüzden dün Lilyinin benimle paylaştıklarını bugün Bakırcıoğlu ve Eğilmeze anlatacaktım.

Elimdeki kalemi kağıda hafif bir şekilde bastırıp istediğim su damlası şeklini çizdim. Bu motife konacak taş koyu bir mavi olacaktı. Tıpkı Marcosun gözleri gibi....

İlk baktığında koyu mavi görecek iken, bir kaç senin ardından seni içine çeken bir kuyuyu andıracaktı. Sonsuz bir okyanus gibi..

Marcos İtalya'da darbe üstüne darbe yerken aynı zamanda güçleniyordu. Giannin adamları onun tarafına geçip onunla iş yapmaya başlamış, limanına ticaret yolu açılmıştı.
Gianni bu duruma sessiz kalmayarak limana saldırmıştı. Ama Marcos bunu önceden tahmin etmiş, Giannin gelen adamlarını öldürüp denize atmıştı.

Gianni burdan tek bir sonuç çıkarmıştı. Marcosun arkasında onu koruyan bir Timsah vardı. Timsah düşerse Marcosta düşer mantığıyla ilerliyordu.

Fakat bu baronların anlayamadığı benim Marcosun arkasında olmadığım, çünkü ona yardım falan etmiyordum. Marcos zaten güçlüydü ama bu gücünü göstermiyordu. Baronlar onu küçük görebiliyor ama Marcos istese ben olmadan hepsini öldürebilir.

Şimdiye dek neden onları öldürmediğini de düşündüm. Marcosun babası saygın bir adamdı, İtalya da ona hürmet eden çok kişi vardı. Marcosun baronları öldürmesi ortalığı karıştırır ve babasının yandaşları bir anda onlara düşman olurdu. Bir nevi karşında ki düşmanların yerine dostların düşman oluyordu. Zaten bu hayatta dost olan düşmandan korkun denmez miydi?

Kapı tıklatılıp açıldığında elimdeki kalemi durdurup masadan başımı kaldırdım.

"Efendim mesai bitti, ben çıkıyorum. Siz kalacaksanız beklerim"diyen asistanla başımı sağa sola salladım.

"Çıkabilirsin, birazdan çıkarım"

"Peki efendim"deyip kapıyı geri kapattı.

Başımı sola çevirip baştan başa olan cam duvara baktım. Dışarda güneş batmış hava yavaş yavaş kararıyordu.
Elimdeki kalemi bırakıp çizdiğim tasarımları kenarda duran dosyanın içine bıraktım. Masanın çekmecelerinden ikinciyi açarak dosyayı içine bırakıp kilitledim.

Timsah +18 [ Kardeşlik Bağı 1]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin