Bölüm 11- Sınır
*****
Gözlerim boş ve karanlık yolda geziyor, olası bir tehlike için tetikte bekliyordu. Sınıra neredeyse gelmiş, Luke'un arkadaşlarının bizi beklediği yere doğru ilerliyorduk. Tam olarak nereye gittiğimiz hakkında bir fikrimizin olduğunu sanmıyordum çünkü tek bildiğimiz sınırın biraz ilerisinde olduklarıydı ve Papazın konuştuğu o adamlara yakalanmamak için yer değiştirmiş olabilecekleriydi. Aslında yakalanmış olma ihtimalleri beni bir hayli korkutuyordu ama Luke bunun olmadığı konusunda ısrarcıydı. Ona göre eğer yakalansalardı, hepimiz çoktan Papazın elinde düşmüştük. Haksız da sayılmazdı.
"Daha ne kadar kaldı?"
John biraz merak ve belki birazda endişe ile konuştuğunda, sorduğu soruya kesin bir cevap alamayacağının oldukça farkındaydı. Çünkü hiçbirimiz bu sorunun cevabından emin değildik ama Luke yine de cevap vermeyi seçmişti.
"Sınıra geldik sayılır. Richard ve Donna, sınırın biraz ilerisindeki ağaçlık alanda bekleyeceklerdi ama yerleri değişmiş de olabilir."
Soğukkanlı sesine rağmen endişelendiğini anlamak pek de zor değildi. John'da bunu fark etmiş olacak ki daha fazla konuşmamıştı.
Hızlı ve sessiz adımlarımız ritmini hiç bozmadan devam ederken, sonunda karşımıza çıkan tabela ile duraksamıştık. Sınıra geldiğimizi belli eden bu tabela, oldukça şirin bir şekilde yapılmış ve üzerine 'Rovallmoon'a hoş geldiniz' yazılmıştı. Dışarıdan gelenlere karşı oldukça nefret dolu olan bu kasabanın, insanları hoşgörü ile karşılıyor gibi davranmaları gözlerimi devirmeme sebep olmuştu.
"Devam edelim."
Luke'un sesi, bakışlarımı tabeladan almama ve ona çevirmeme sebep olmuştu. Gözleri etrafta geziniyor ve belli ki arkadaşlarını arıyordu. John ile kısa bir süre göz göze gelmiş ve Luke'un hızlı adımlarına eşlik etmeye başlamıştık. Biraz ilerideki, ormana bağlı olmasına rağmen oldukça dışta kalan ama ağaçlık olan araziye ilerliyor olmak beni biraz geriyordu. Papazın konuştuğu adamlar ormanda ve çevresinde gezeceklerini söylemişlerdi. Bu arazinin kapsama alanlarına dahil olmamasını umuyordum.
"Onları bize tarif etsene, eğer senden önce görürsek tanıyabilelim."
John –neredeyse tüm yol boyunca yaptığı gibi- konuşmuş ve beni de merak içine sürüklemişti. Kalbim kan yerine stres pompalamaya başladığı için düşünemediğim pek çok detayı buluyor ve benden daha stresli olan Luke'a soruyordu. Ne durumda olduğumuzla değil de alacağı cevaplarla ilgileniyor gibiydi.
"Donna epey kısa boyludur. Siyah saçları asla kulak hizasını geçmez." Küçük bir kıkırdama bıraktı havaya. "Richard uzun boylu ama sıskadır. Donna'nın tam tersi olan sarı saçlara sahip ve saçları hep dağınıktır. Buraya at ile gelmiş olmalılar."
Luke'un sözlerinin bitmesi ile ağaçlık alana girmemiz bir olmuştu. Üçümüzün de gözleri etrafta geziyor, tarife uyan birilerini ya da en azından bir hareketlilik arıyorduk. Adımlarımız yavaşlamış, bedenlerimiz anlaşmış gibi aynı hareketleri sergiliyordu.
"Fazla uzaklaşmayın."
Luke'u kısaca onaylamış ve arama işine geri dönmüştük. Gözlerim ile her bir çalıyı ve ağacı süzüyor, işimi titizlikle yapıyordum. Bedenim en ufak bir hareket için tetikte bekliyordu. Yavaş adımlar ile ormanın sol tarafına yöneldiğimde; Luke sağa, John ise düz ilerlemeye başlamıştı.
Bir süre daha yürüdükten ve pek bir şey göremedikten sonra, Luke ve John'un neler bulduğuna bakmak için arkamı dönmüştüm. Tek gördüğüm karanlığın içindeki ağaçlar olduğunda, kalbim korku ile teklemişti. Çoktan ormanın derinliklerine geldiğimi fark ettiğimde, öylece kalakalmıştım. Bedenim bu gece ikinci kez buz kesmiş ve etraftaki ağaçlardan pek bir farkımın kalmamasını sağlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Amelia | Kutsal Cadı - 1
FantasyKutsal Cadı Serisi - 1 | Amelia ~Rowallmoon kasabasındaki küçük bir cinayet, büyük ve olağandışı kapıları açmıştı.~ Dünyaya gelme sebebinizi hiç sorguladınız mı? Bu bencil, adaletsiz ve kesinlikle acımasız olan dünyaya gönderilmemizin bir nedeni olm...