BÖLÜM 1| Doğa Hep Yanımızda

165 23 6
                                    

İlk kitabımızın, ilk bölümüne merhaba deyin!

Başlama tarihinizi buraya bırakabilirsiniz:

İyi okumalar!

Bölüm 1- Doğa hep yanımızda

******

Dünyaya gelme sebebinizi hiç sorguladınız mı? Bu bencil, adaletsiz ve kesinlikle acımasız olan dünyaya gönderilmemizin bir nedeni olmalı. Doğa ana bizi bu tekinsiz yere elbet bir amaç için göndermiştir. Her şey böylesine uyumluyken doğada, sen tesadüfi mi geldin sanıyorsun bu dünyaya?

Kendine bir bak. Sevdiğin/sevmediğin her ne varsa kendinde, doğa anaya şükret onlar için. Çünkü onlar sana hatırlatır kim olduğunu. Kusur sandığın her şey topraktan geldi. Nefes toprakta başlar ve belli ki yine orada bitecektir. Söyle şimdi bana; böylesine büyülü bir şeyden gelmişken, nasıl sıradan ve değersiz olabilirsin ki?

Güneş ışınları göle yansıyor, esen tatlı meltem ağaç yaprakları arasından süzülürken huzur veren bir ses çıkartıyordu. Taze çimen kokusuna karışmış kır çiçeklerinin kokusu içimi ferahlatıyor, uzandığım çimenler bir örtü misali sarıyor bedenimi. Hayatımın sonuna kadar burada kalabilirdim. Burası benim, yuvasının neresi olduğunu bilmeyen o yalnız kızın, gerçek yuvasıydı sanki. Tam olduğumu hissettiğim yerdi. Doğa ile olduğum, hayvanları dinlediğim, toprağı hissettiğim yer.

Tam gerçek huzura kavuştuğumu düşünürken, yanıldığımı gösteren şey erkek kardeşim John'un sesi olmuştu. Gölden ayaklarını çıkartıp, paçalarını düzeltirken bir yandan da konuşuyordu.

"Daha fazla kalamayız, Amelia. Eğer saat altıdan önce evde olmazsak annem bizi öldürür."

Bana uzattığı ele umutsuzca bakmıştım. Buradayken zamanın nasılda hızlı aktığını fark etmemiştim. Bu sıcak ve huzurlu çimenlerden vazgeçip o soğuk ve gergin eve gitme fikri hiç cazip gelmiyor olsa da, John'un dediği gibi, buna mecburduk. Eğer geç kalırsak, Bayan Morrinson canımızı okurdu.

Uzattığı eli, onun esmer elinin aksine soluk beyaz elim ile kavradım. Beni hiç zorlanmadan ve hatta biraz fazla hızlı kaldırdığında, dengemi kurmakta güçlük çekmiştim. Baygın bakışlarım bu anlamsız kuvvetinden hoşnut olmadığımı açıkça belli ederken, onun yüzünde sadece muzip bir ifade vardı. Birazdan ardı arkasına sıralayacağı kelimeleri çok iyi bildiğimden, ondan birkaç adım uzaklaşmış ve sessizce kaderime boyun eğmiştim. Zaten onu bu konuda engellemeye çalışmak başarısız ve belki de onun ağzına daha çok malzeme vermeye yarayacak bir hamle olurdu.

Nitekim çok beklememe gerek kalmadan konuşmaya başlamıştı bile. Yine ne kadar güçsüz olduğumla ilgili benimle dalga geçiyor, kendince eğleniyordu. Beni sinirlendirmek John'un bu hayatta en zevk aldığı şey olabilirdi. Onu umursamadığımı belli edercesine, yüzüne bile bakmadan kendi işime odaklanmıştım. Elim ile eteğime yapışmış toprak ve çimen parçalarını temizliyordum. Gözümün önüne gelen kumral saçlarımın kabarmış tutamlarını kulağımın arkasına sıkıştırmaya çalışsam da, onlar sanki inatla daha çok kabarıyor ve hızla özgürlüklerine kavuşuyorlardı. John'un sesinin kesildiğini fark ettiğimde tek kaşımı kaldırıp bakışlarımı suratına dikmiştim. Kollarını kavuşturmuş, yüzündeki şapşal ifade ile bana bakıyordu.

"Neden öyle bakıyorsun?"

"Eğer yine bu dağınık saçlarla eve gidersen, annem bu sefer gerçekten onları keser biliyorsun değil mi?"

Söylediği şeyin doğruluğu ile gözlerimi devirme isteğime karşı koyamazken, bakışlarımı bileğimdeki saç bağına çevirmiştim. Henüz iki saat önce örülü olan saçlarımı özgür bırakmış ve saç bağımı sağ bileğime dolamıştım ama sorun şuydu ki, olması gerektiği yerde yoktu. Orada olmalıydı. En azından olmak zorundaydı. Bayan Morrinson beni saçlarım açık ve kabarmış bir şekilde görmemeliydi. Üstelik buklelerimin arasında küçük çimen parçaları olduğuna emindim. Fazla pasaklı bir görüntü...

Amelia | Kutsal Cadı - 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin