1.

31.5K 635 154
                                    

24.01.2021
Ağlıyordum.
Göz çeşmem koruyana kadar ağlıyordum, durmuyordum. Bana verilmiş bir görev gibi göz yaşlarımı yanaklarımdan akıtıyordum. Yanaklarımdan süzülen göz yaşlarım yanaklarımı es geçmeden ilerliyor; sonsuzluğa firar ediyorlardı. Geçtikleri yerleri yakıyorlardı. Bir ateş gibi.

Umursamadım.
Umursamadım ve ağlamaya devam ettim. Acımı ve nefretimi böyle mi geçirmeye çalışıyordum? Belki, diye fısıldadım. Elimden tek gelen bu, diye de devam ettim. Elimden başka hiçbir şey gelmiyordu ve bu durumdan nefret ediyordum; hiçbir şey yapmamaktan nefret ediyordum. Ben ondan nefret ediyordum, onu hatırlatan her şeyden nefret ediyordum. Ben kendimden de nefret ediyorum, ona güvendim; salak gibi ona inanmıştım. Bütün suç bendeydi, tek kabahatli bendim. Salak ben...

Derin bir nefes aldım ve başımı göğe kaldırdım, gözlerim kapalıydı ama sokağın vurduğu o sarı ışığı göz kapaklarımda hissedebiliyordum. Bu durum çok tanıdık gelmişti bana; ben onu severken meğerse gözlerim kapalı sevmişim. Gözlerimi açsam aydınlığa ulaşacaktım. Çok geç kalmıştım gözlerimi açmaya, hem de çok geç. Üç yıl... koca bir üç yıl. Az buz bir sene değildi, ele avuca sığmazdı. Sığmadı da zaten.

Çok sevmiştim onu, onu öyle sevmiştim ki kendi benliğimi unutmuştum. Ben onu severken yaşamayı unutmuştum, onu severek kendim en büyük kötülüğü yapmıştım. Ondan çok zararı kendime ben vermiştim hem de bilerek. Deli gibiydim ama halimden de memnundum, harbi delirmiştim. Onu bir gün görmesem günüm iyi geçmiyordu, halbuki kendimi onunla şartlandırdığımdan günümün iyi geçmediğini düşünüyordum. Hepsini şimdi fark ediyordum. Çok geç kalmıştım, gözlerimi açmak için çok geç kalmıştım.

Sıkıca kapattığım gözlerimi açtım ve sokaktan gelen sarı ışığın gözlerimi sarmasına izin verdim. Gözlerimi acıtan sarı sokak ışığını umursamayıp göz yaşlarımı elimin tersiyle sildim, yenilerinin geleceklerini bile bile.

"Bu havada burada ne yapıyorsun Meva?"

Yağan kar tanelerine diktiğim bakışlarımı çektim ve kapının pervazında donmuş bir şekilde duran oda arkadaşım; Cansu'ya diktim bakışlarımı. Yünlü yatak pijamasının kollarını avuçlarının arasına sıkıştırmış olduğu yerde hareket ediyordu. Üşüdüğü her halinden belliydi. Tepeden toplayıp topuz yaptığı kızıl saçları dağılmıştı, sokaktan gelen sarı ışıkla çilleri epey belli oluyordu. Mavi bildiğim gözleri epey farklı gözüküyordu ama hala sıra dışı ve güzeldi. O çok güzeldi.

Cansu benim yurtta oda arkadaşımdı, iki ay önce Antalya'dan İstanbul'a üniversite için gelmiş bu yurda yerleşmiştim. Oda arkadaşımda tek başına kalan Cansu olmuştu. İyi bir kızdı, derslerinde başarılı ve terbiyeliydi. Tam bir iyi arkadaştı ama asosyaldi, konuşmayı sevmediği her halinden belli oluyordu ama bana karşı hiç öyle davranmamıştı. Onu tanıyınca böyle bir kanıya varmıştım, kampüsteki arkadaşlarıyla benimle konuştuğu gibi konuşmuyordu. Birbirimizi yeni tanısak da ona epey alışmıştım, kötü zamanlarımda bana iyi geliyordu. İyi bir arkadaştı.

Aklımdaki düşünceleri bir kenara atıp ona dikkatimi verdim, cevap bekliyordu benden. Yavaşça oturduğum soğuk mermerden kalkıp sweatimin kapşonlusunu açtım, uzun kestane rengi saçlarım boy gösterdi. Ağlamaktan şişen gözlerimi görmemesi adına başımı eğdim ve yanından geçerek odaya girdim. Odaya girince kaloriferden gelen sıcak beni karşılamıştı, sıcağı sevmiyordum. Kış ayı ve soğuk favorimdi.

İçeriye irdiğimde yatağıma doğru ilerledim ve yavaşça yatağıma oturdum. Yatağımın komidinin üzerinde duran abajurdan vuran ışıkla elektronik saatime baktım. Saat üçü otuz iki geçiyordu ve yarın okul vardı. Mükemmel.

NUMARA HATASI ❦ 𝑡𝑒𝑥𝑡𝑖𝑛𝑔 Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin