16

1.2K 62 4
                                    

   Elizabeth'i nazik hareketlerle içeri doğru ittim ve arkamızdan kapıyı kapattım. Pekâlâ, dışarısı soğuktu ama burası daha da soğuktu. Burada kalmıyordum ki.

   Onu tabii ki çocuklarla kaldığımız depoya götürmemiştim. Şehrin içinde bana ait ufak bir daire vardı. Uzun bir süredir buraya uğramadığım için ısıtma sistemi kapalıydı. Buraya geleceğimizi bilemezdim.

   Elizabeth etrafı inceleyerek koridoru geçti ve oturma odasına girdi. Evde sadece iki oda vardı. Mutfak oturma odasının içerisindeydi, diğer oda ise benim yatak odamdı. Yatak odasına ilerledim ve dolapları kurcalayarak ona olabilecek, onu sıcak tutabilecek bir şeyler aradım. Sonunda bir eşofman altı ve uzun kollu bir bluz bulduğumda odadan çıktım ve salona geçtim. Oturma odasındaki koltuğa oturmuş ceketime sıkıca sarınmıştı. Tahmin ettiğim gibi fazlasıyla üşüyordu. Yanına oturduğumda homurdandı.

"Lanet Londra'nın, lanet değişken havasından nefret ediyorum." Ona elimdekileri uzattım.

"Uzun süredir bu eve gelmiyorum. Isıtma sistemi kapalı. Isınması zaman alacaktır. İdare etmemiz gerek." Başını salladı ve yavaşça ayağa kalktı.

"Bunları giyebileceğim bir yer var mı?" Çekinmiş olması tuhafıma gitse de tam yatak odasını gösteriyordum ki devam etti.

"Ya da boş ver." Hızla ceketi üzerinden çıkardı. Ardından tişörtünden kurtularak ona verdiklerimi giydi. Bense bu süre zarfında tabii ki onu izlemiştim. Eğer karşımda soyunabiliyorsa, ona bakacağımı da hesaba katıyor olmalıydı.

   Yeniden yanıma oturduğunda mırıldandım.

"Sen iyi misin?" Bakışlarını bana çevirdi. Gözleri hâlâ geçen gecenin etkisinden çıkamamış gibiydi. Fazla kırmızıydı ve cansız bir ifadeyle bakıyordu.

"Evet iyiyim. Bu evden ilk kaçışım değil." Kaşlarımı kaldırdım ve koltukta arkama yaslandım. Tamam, bu gerçekten tuhaftı. Gidecek bir yerinin olmamasına rağmen rahatça evden kaçabiliyordu. Kavgadan duyduklarıma göre haklıydı da. Gerçekten sorunlu kadının teki gibi duruyordu.

   Arkasına yaslanmasıyla dikkatimi yeniden üzerine çekti. Gözlerini kapatmış, başını geriye doğru atmış öylece duruyordu. Şu an yaklaşık otuz santim ötemdeydi ve görüntüsü içimde bir şeylerin alevlenmesine neden olmuştu.

   Dillini dudaklarının üzerinde gezdirdi, ardından onları serbest bıraktı. Yutkundum. Onu böyle görmek tuhaftı. Tanrıça gibiydi.

"Neden bana sürekli yardım ediyorsun?" Duraksadım. Soruya kesinlikle hazırlıksız yakalanmıştım. Gerçekten, neden ona sürekli yardım ediyordum?

"Bunun cevabını ben de bilmiyorum." Dudaklarının kenarları hafifçe yukarı kıvrıldı ve tek gözünü açarak bana baktı. Hafif çekik koyu kahvelerinde yoğun bir ifade vardı. Nefesini verdi ve diğer gözünü de açarak bakışlarını odada gezdirdi. Evet Elizabeth, odada tek bir koltuk var.

"Vay canına, burası gerçekten küçük." Başımı salladım.

"Burayı pek fazla kullanmıyorum. Genelde bizim çocuklarla beraber kalıyoruz." Bakışlarını bana çevirdi.

"Beni neden oraya götürmedin?" Umursamazca omuz silktim. Çenesi açılmıştı yine.

"Çocukların yanında rahat hissedemezsin diye düşündüm. En son Harry seni öldürüyordu." Gözlerini devirdi. Yüzünde muzır bir ifade vardı.

"O yanlışlıkla oldu. Aslında fena biri sayılmaz. " Ne? Ne demek istiyordu bu şimdi? Yüzümü ifadesiz tutmaya çalışarak tek kaşımı kaldırdım.

SPACE 2 | INCEPTION / z.mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin