42

973 51 19
                                    

   Kapıyı açtığımda görmeyi beklediğim şey kesinlikle bu değildi. Bu şekilde değildi.

   Gözlerimi irice açmış, sesimi bile çıkaramadan onu izliyordum. Üzerinde beyaz bir bluz ve gri bir eşofman altı vardı. Tepesinde topladığı saçları dağınıktı ve evden öylece çıkıp geldiği her halinden belliydi. Dudakları mümkün olamayacak kadar rengini kaybetmişti ve gözleri ise beyazlığı görünemeyecek kadar kırmızı, altları da mor torbalarla doluydu. Ne olmuştu da bu hâle gelmişti?

   Karşımdaki hâli belki de ömrüm boyunca kimsede görmediğim kadar harabeydi. Bu Elizabeth değildi. Bu, Elizabeth'in maskesinin en derinleriydi.

   Kızarmış burnunu çekip kollarını kendine sardı. Ardından kısılmış güçsüz sesi duyuldu.

"B-ben ne yapacağımı bilemedim... Ve gidecek b-bir yerim yoktu... Ben... Lanet olsun." Bana doğru yalpaladığında hızla ona yönelip kollarımı omzuna doladım. Ağlamaya başlamıştı ve tişörtümü ıslatan her damla, kalbime düşen bir ateş parçasına dönüşüyordu. Onu bu halde görmek, canımın daha önce hiç acımadığı kadar acımasına neden olmuştu. Bu katlanılmazdı.

   Bir elimi buz kesmiş kolu boyunca indirip eline ulaştırdım.

"İçeri gel, üşümüşsün." Kısa iç çekişleri arasında başını salladığında benden ayrılıp içeri doğru yürüdü ve gözden kayboldu.

   Zorla da olsa kendime gelerek, bir çırpıda yatak odasına gidip bir battaniye kapıp yanına gittim.

   Tekli koltuğa oturmuş hafifçe titrerken yanında durduğumun bile farkına varmamıştı. Şaşkınca ona uzattığım elime, sonra da yüzüme baktı. Ardından elimi tutup onu kaldırmama izin verdi. Kalktığı yere oturup onu da kucağıma çektiğimde bacaklarını koltuğun kolluğundan aşağı sarkıtmasını bekledim. Battaniyeyi etrafına sararken, başını boynuma gömmüş ağlamaya devam etmişti.

   Ben de boğazımdaki yumruyla beraber onu sıkıca sarmış, sakinleşmesini beklemiştim. Bir süre sonra göz yaşları durup, nefesi düzene girdiğinde başımı çevirip şakağına ufak bir öpücük bıraktım.

"Daha iyi misin?" Bitkin bir halde başını salladı. Devam ettim.

"Ne olduğunu anlatacak mısın?" Başını boynuma biraz daha bastırdığında nefesimi tuttum. Başına bir şey gelmiş olmasından korkuyordum.

"Annem ve babam boşanacak." Tuttuğum nefesim dudaklarımı yakarak dışarı çıktı. Kendime engel olamadım ve gözlerimi devirip ona sitem ettim. Tanrı aşkına!

"Bu muydu?" Sinirle homurdandı.

"Evdeki kavga sesleriyle uyandım. Birden kapı çarptı ve annem evden gitti. Odamdan çıktığımda ortalık resmen savaş alanı gibiydi. Onlar sürekli kavga eder ama bu kadar büyüğüne ilk defa rastlıyorum." Derin bir nefes aldı.

"Sonra babamı bahçede buldum. Ağlıyordu."

   Şimdi bazı şeyler netlik kazanıyordu işte. Babasına tapıyordu. Ciddi anlamda, tapıyordu. Onu o halde görmek Elizabeth'i alt üst etmiş olmalıydı. Şu an ki halinden de bu belli oluyordu. Ben içimde filizlenmeye yüz tutan kıskançlık dürtüsüyle baş etmeye çalışırken devam etti.

"Onu aldatan kadın için ağlıyordu, Zayn. Her şeyi kendi gözleriyle görmüş. Babamı ilk defa ağlarken gördüm." Babasına bu kadar düşkünken, buna şahit olduğu için kendimi kötü hissetmiştim. Tek elimle saçlarını okşamaya başlayıp hafifçe fısıldadım.

"Atlatacaktır," Başını iki yana salladı.

"O kadından nefret ediyorum. Bana karşı ne kadar kötü olursa olsun, o adamı üzecek kadar iğrenç bir insan olabildiğine inanamıyorum! Tanrı aşkına, öyle bir adam aldatılır mı?" Kıskanmak istemiyordum. Babasıydı o yahu!

SPACE 2 | INCEPTION / z.mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin