11

1.3K 60 4
                                    

   Bahçeye çıktığımızda güneş bulunan bir yer seçtim ve kirli olup olmamasını umursamadan tahta masansın üzerine oturdum. Grup, masanın çevresindeki banklara yerleştiğinde başımın üzerindeki güneş gözlüğümü gözlerime geçirip sırt üstü uzanmıştım. Aleisha'nın elleri anında saçlarımın arasındaki yerini almıştı bile. Ben saçımla oynanmasını, Aleisha da oynamayı seviyordu. Ne mükemmel ikiliyiz ama!

   Londra genellikle yağmurlu olduğundan, güneşi gördüğümüz her anı değerlendirmeye çalışıyorduk. Şu an sonbaharın bitimindeydik ve bu da demek oluyordu ki güneşi bir daha görebilme ihtimalimiz çok azdı.

   Zayn'in odamı -balkonumu- ziyaret etmesinin üzerinden tamamen bir hafta geçmişti. Ben saçma sapan duygularımın yerini yeniden umursamazlığa bırakmıştım. Aslında aynı şeyi Zayn için de söyleyebilirdim. Genellikle yanında ya grubu ya da şu sıralar takıldığı kız bulunuyordu. Kızı tanımıyordum. Tüm bunları biliyor olmam Zayn ile ilgileniyor olduğumdan değildi tabi ki. Sadece gözüme biraz fazla çarpıyordu o kadar.

   Ders zili çaldığında grubun çoğu sessizce dağılıp da geride sadece Aleisha ve ben kaldığımızda başımı ona çevirdim.

"Derse gitmiyor musun?" Aleisha omuz silkip saçımla oynamaya devam etti.

"Dersim boş, sen?" Dersimin ne olduğuna dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Arka cebimi yokladım ve içindeki ufak beyaz kağıdı bulup çıkardım. Dersim Bay Jhonson'aydı. Lanet olsun!

"Siktir!" Hızla yattığım yerden kalktım ve ayağımdaki topukluları umursamadan banktan atladım. Aleisha bana kıkırdıyordu.

"Kimya, değil mi? Kaç oldu bu?" Ona gözlerimi devirirken homurdandım.

"Bu dört olacak. Sıçtım." Koşarak binaya girdim. Kimya laboratuarını bulduğumda kapıyı çalmadan içeri daldım. Bu anı bekliyormuş gibi Bay Jhonson elindeki turuncu ceza kağıdı ile sırıtarak bana bakıyordu. Nefesimi verdim ve ayaklarımı yerde sürüyerek ona doğru yürümeye başladım.

"Hadi ama!" Kağıdı elinden alarak hâlâ sırıtmakta olan öğretmene baktım. Gözlerindeki zafer ışıltısıyla kollarını göğsünde birleştirmişti.

"Dersime geç kalman konusundaki düşüncelerimi biliyorsun. Kütüphanedeki tozlu kitaplarla işin biracık zor olacak." Öğretmene gözlerimi devirdim ve kağıda baktım. Siktir, bir saat mi?

"Bir saat mi? Sen ciddi misin?" Sinirle kağıdı cebime tıkıştırdım.

"Bunu hak ettiniz, Bayan Benson." Sınıftan çıkarken sinirle homurdandım.

"En azından birkaç kişiyi daha cezalandırın da sıkıcı geçmesin." Ben sınıfın kapısını kapatırken ardımdan Bay Jhonson'ın sinir edici sesi yankılandı.

"İnanın yalnız olmanız için uğraşacağım." Kapıyı arkamdan çarparak kapattım. Aptal okulun aptal öğretmenlerinin verdiği aptal cezalar!

***

   Kütüphane görevlisine ters bir bakış attım ve bana uzattığı kitap taşıma arabasını raflara doğru sürdüm. Tozdan nefret ederdim. Tozlu ortamlarda rahatça nefes alamaz, hemen tıkanırdım. Tıkanmam demek; vücudumdaki adrenalinin artması demek oluyordu ve bu da krizlerimi tetikliyordu. İşte bende böyle bir sorun olduğu halde, şu anda tozlu rafların arasında kendimi bulmayı bir şekilde becermiştim işte. Toz benim için büyük bir tehditti. Aferin bana!

"Hey, yardıma ihtiyacın var mı?" Arkama döndüm ve sesin geldiği tarafa baktım. Pekâlâ, karşımda mavi-yeşil gözler bulmayı beklemiyordum. Hayır, tabii ki de ela gözleri görmeyi ummuyordum. Hem her yerden çıkan oydu. Buna alışmak benim suçum değildi.

SPACE 2 | INCEPTION / z.mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin